31.12.2012

Dünya Hali - 31 Aralık 2012


2012'nin Almanyası 
2012 yılını bitirirken Almanya ve Almanya’daki Türk toplumu açısından bir yılın değerlendirilmesi



Arif Şentürk
Almanya Bülteni
 Genel Yayin Yönetmeni
Arif Şentürk

Yayından:
''2012 yılında Almanya’da ki Türk toplumu açısından çok önemli olaylar yaşandı.
Almanya Cumhurbaşkanı  Christian Wulff istifa etti.
Onun ardından Joachim Gauck cumhurbaşkanı seçildi.
Sadece Almanya’yı değil belki bütün dünyayı ilgilendirecek, aşırı sağ terör hücresinin işlediği öne sürülen cinayetler ortaya çıktı. Bu soruşturma hala gündemde. Meclis araştırma komisyonu kuruldu bu konuyla ilgili. Bu terör mağduru olan ailelerin yakınlarını Türkiye en üst düzeyde ziyaret etti. Özellikle bu mağdur ailelerin yanında olduklarını dile getirdiler.
Almanya’da Müslüman erkek çocuklarının sünnet olması yasağı diye adlandırılan bir yasa ortaya çıktı.
Bir lisede, öğrencilere okulda Türkçe konuşma yasağı getirilmesi gündemdeydi.''

2012’de Türk toplumu açısından öne çıkan gelişmeler, tepkiler ve 2013 için beklentiler

Dr. Ertekin ÖZCAN

Yayından:
''2012 yılını olumlu ve olumsuz olarak değerlendirebiliriz.
Olumsuz yönlerinden bahsedecek olursak, Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın ekonomik olarak durumları giderek kötüleşiyor.
Buna ek olarak birde bazı alanlarda zamlar yapılıyor.
Elektrik fiyatları arttı, benzin fiyatları arttı, kira fiyatları arttı. Tren yolu ücretlerine zam geldi, posta ücretlerine ve televizyon izleme ücretlerine zam geldi.
Bir sürü alanda insanların ekonomik olanakları daraldığı için ki özellikle bizim Türkiye kökenli toplumun büyük bir kısmı geliri düşük insanlar olduğu için belirli sorunlar yaşanıyor.
Olumlu yönlerini bakacak olursak emeklilik aylıklarında ufak bir ilerleme olacak.
Sosyal sigorta kesintileri %0,6 oranında bir iyimserlik getiriyor. Bu hem emeklilerin hem de sosyal sigortalı çalışan insanların aylıklarını etkileyecek olumlu yönde.
Buna benzer ufak tefek alanlarda olumlu gelişmeler var.
Bunun dışında Türk toplumun siyasal yaşamı açısından önemli olan bir takım gelişmeler var.
5 kişi federal parlamentoda temsil ediliyor.
Partilerin yönetim kurumlarına giren insanların sayısı bu dönemde arttı.
''

Mete Atay /Bonn

Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı


Yayından:
''Almanya’da ki gençlerin çoğu 2012’nin iyi geçtiğini 2013’den daha umutlu olduğunu belirtiyorlar.
40-50 yaş arasında ki vatandaşlarımızda %40-%45 arasında 2012’nin iyi geçtiğini ve gelecek yılın daha iyi olacağını söylüyorlar ki bu sevindirici.
Çünkü artık Almanya toplumunun değişmez parçası Türk toplumu.
Yıllardır sivil toplum örgütlerinin istemiş olduğu bir denklik sorunu vardı. Bu diploma denkliği konusunda Almanya nihayet geçen şubat ayında kararını verdi.
Çok sayıda göçmen kökenli insan kendi iyi yapabildikleri, eğitim gördükleri, uzman oldukları alanlarda denklik tanınması ile artık görevlerini çok daha iyi yapabiliyorlar ya da yapacaklar.
Almanya’da 2012 yılında Türk toplumu açısından en önemli olaylardan bir tanesiydi bu.
İyimser olmak gerekiyor ama bazı çözülmemiş olaylar da var.
Mesela vize olayı hala Almanya’nın en büyük sorunlarından biri. Çözülecekmiş gibi oluyor, çözülme aşamasına geliyor ama bir türlü çözülemiyor, çeşitli sebeplerden dolayı erteleniyor.
Hem Türkiye’deki yetkililer, hem buradaki sivil toplum kuruluşları bu konudaki çalışmalarını çok yoğunlaştırdılar.
Umarız dileriz ki önümüzdeki yıllarda bu ve diğer tüm sıkıntılar çözülür.''


 DİNLE: Ertekin Özcan, Mete Atay


28.12.2012

Dünya Hali - 28 Aralık 2012


''Avrupalı Türk Gençleri üzerine Değerlendirmeler'' - 4


Dünya Hali ''Avrupalı Türk Gençleri'ni; Dr. A.Atilla Doğan'ın değerlendirmeleri ile ele alıyor.

Dr. A. Atilla Doğan
Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yayından:
''İnsanlar her zaman iyi olmaya çalışırlar ama ekonomik durumu sosyal ortamı bunu bazen engelleyebilir.

Ekonomik durumu ve sosyal ortamı iyi olmadığı halde çok iyi noktalara gelen insanlar da ortaya başarı örneği olarak ortaya çıkarlar.
Avrupa'da ki Türk gençlerinin başarı örneklerini gördüğümüzde bunların çokta sıradan olmadığını, bunların çokta yaygın olduğunu ve arkadan da müthiş bir kitlenin geldiğini ifade etmeye çalıştık özellikle.
Yeni genç nesil 21. yüzyılda dünyaya damga vurabilecek başarıların sahibi olacaklar.
Bunların Türk çocukları olmasından dolayı gurur duyacağız ama aslında dünyaya sağladıkları kazanım olarak da hep beraber, bütün dünya bundan faydalanacağız.
Bizim açımızdan baktığımızda Türkçelerinin, Türkiye ile ilgili kültürel temellerinin güçlü olmasını bekliyoruz.
Bunun bekleme düzeyinde kalmaması için politika üretenlere akademisyenlere sivil toplum kuruluşlarına çok önemli görevler düşüyor.
Bu çocukların özellikle yetişme çağında yönlendirilmesinde daima öncü olmak gerekir.
Onlara zorla değil sevdirerek, onları eksiklik ve suçlamayla değil istekle, kendilerinden gönüllü katılımını sağlayacak önlemler alarak Türkiye'ye yakınlaştırmak ve Türkiyeyi sevdirmek gerekir.''


Yeni yıl ve yaşama sevinci
Seda Haran
Uzman Psikolog

Yayından:
''2012 acısıyla tatlısıyla güzel günleriyle sıkıntılı günleriyle geride kaldı.

Yeni bir başlangıç yapacağız. 2013 demek yeni bir başlangıç demek.
Biraz da bu yeni yıllar geçmişi değerlendirmemiz için, yaşanılan süreçleri yeniden gözden geçirmemiz için, sorgulamamız için aslında birer fırsat.
Yeni hedefler koymak için, yeni amaçlar edinmek için de ayrıca bir motivasyon sağlıyor.
Hep hedeflere ihtiyacımız var, yeni amaçlara ihtiyacımız var, kendimizi geliştirmeye ihtiyacımız var.
Kendimizi geliştirdikçe daha iyi koşullara varıyoruz ve daha mutlu oluyoruz.''

DİNLE:Seda Haran


Kooperatif davaları -2
Av. Eyüp Sabri Canbolat

Yayından:
''Türkiye’de eğer eve ilişkin bir şey alıyorsanız mutlaka tapuda gerçek değerini gösterin ve vergisini ödeyin. Ön alım davasında, eğer şahsi olarak birden çok mülkiyetiniz varsa o zaman siz tapuda ne gösterdiyseniz 3. Kişi davayı açtığı zaman o gösterdiğiniz miktar üzerinden gelip malı alıyor.
Ankara’da 300 bin liralık bir daireyi tapuda 50 bin lira gösterdiysen ve ön alım hakkına sahip bir başka kişi gelip de bana satması gereken malı sana daha önce satmış deyip o malı alırsa ön alım hakkıyla, sen adama 300 bin ödediğinle kalırsın adam 50 bin lira verip senden malı alır.
Alınan evi gerçek değerinin altında göstermemek gerek.''

26.12.2012

1950'li ve 1960'lı yıllarda ailemizin Noel âdetleri - Hartwig Mau

Bu sayfada yer alan metin 24 Aralık 2012'de TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu'nun Dünya Hali programına da konuk olan sayın Hartwig Mau'nun özel izniyle bize gönderildiği şekliyle yayınlanmaktadır. Konuşmasını dinlemek için :
   DİNLE: Hartwig Mau, Mete Atay (Süre: 18'28")
Yazan:
Hartwig Mau, Essen (Almanya)
Hartwig Mau


Noel âdetleri, genel açıdan, Türkiye’de Pagan dediğiniz, 
Hıristiyanlıktan önceki halkların âdetlerinin, Hıristiyanlığın kurduğu inançların ve kapitalist kâr avının birlikte etkili olduğu bir gelenekler karışımıdır. Onun rolü ve önemi Türkiye’deki Şeker Bayramına benziyor. Çünkü Noel günleri çok insanımız için, hiçbir dini inancına bağlı olmasa bile, hala en önemli ve bazen tek aile bayramı kalmıştır.


Ben, biraz varlıklı “orta direk” dediğiniz küçük-burjuva ve Protestan kilisesine bağlı bir ailenin çocuğuyum. Beş kardeştik (tek erkek ben). 5000 nüfuslu kasabamız ormana yakın ve sakin bir yerdi; biz çocukken Alman faşizminin, çöküşünde bütün Avrupa’da bırakmış olduğu korkunç ölü sayıları ve tahribatlardan pek haberdar değildik. Oysa bizim oralara yakın olan büyük Hamburg kenti 1943 senesinden itibaren koskocaman bir enkaz yığınına benzemişti - ta 1950‘li yılların sonuna kadar.


Bizim Noel âdetlerine gelince:

Advent”: Latince kelimedir; anlamı “geliş”. Kelimeyle hem İsa Mesih’in dünyaya gelişinin arifesi Noelden önceki dört pazar günü hem 1. Advent pazarı ile Noel bayramı arasındaki dönem kastediliyor. Dinine bağlı Hıristiyanlar için, tövbe edip günahından arındırma dönemidir. Dolayısıyla bizde 24 Aralık gününe kadar ne şeker veya tatlılar, ne Noel ağacı ne de hediye v.s. vardı.

Adventskranz”: Çam dallarından yapılan, üstüne dört tane mumun takıldığı süslü çelenktir. Bizde birinci Advent pazarından itibaren mumlardan biri, ikinci Advent pazarından iki, üçüncü Advent pazarından üç ve dördüncü pazarından itibaren her dört mumu yakılırdı.

Weihnachtskrippe”: İncil kitabında Luka havarinin anlattığı, İsa’nın ahırda doğ­ması hikayesini canlandıran bir boyanmış figürler takımıdır. Noel ağacının önünde yerleştirilir; figürler Yusuf ve Meryem, yemlik içinde çocuk İsa, çobanlar, melekler, bir de “Üç Kutsal Kral” adı verilen müneccimler. Birçok Weihnachtskrippe takımları ahşaptan, bizimki ise keramiktendi. Noel gününden önce koyulurdu hatırladığım kadarıyla.

Adventskalender”: 1 Aralık gününden 24 Aralık gününe kadar her gün sürpriz olsun diye yeni bir parçası açılan bir takvimdir. Günümüzde çoğu 24 tane çikolatalı figürle doludur ama, annem Hıristiyan dinine çok bağlı olduğu için, bizim takvim­de İncil kitabına uygun olarak İsa’nın doğum öncesini ve sonrasını anlatan birer birer 24 tane küçücük resim vardı. Her resmin kapağı takvimin tümünü kaplayan büyük bir resmin unsuruydu. En büyük kapıyla açılan 24 Aralık parçası, takvimin ortadaydı, İsa’nın ahırda doğuşunu gösterdi.

Weihnachtsmusik”: Advent haftaları boyunca ve özellikle “Advent” hafta son­larında ailecek müzik yapardık. Genelde Advent ve sonra Noel günleriyle ilgili koraller, bir de Almanlarda tanınmış Noel şarkı ve ilahilerini söylerdik. Çocukluğumda anneannem, 1950‘li yılların sonunda ise ben piyano ile eşlik ederdi; bazen de çok sesli koro olarak “a capella”, yani eşlik olmadan, veya enstrüman eşliğiyle söylerdik. İlahilerde de bir ayrım yapardık: İsa’nın doğdunu anlatan ilahileri değil sadece gelişini bekleme sevincini dile getiren ilahileri söyler­dik.

Weihnachtsbäckerei”: Aralık ayı başında annem bizimle bol bol fındık rengi Noel bisküvileri pişirirdi. Bisküviler hilâl, tavşan, yıldız, değirmen, ağaç ve bir dizi başka figürler olarak şekillendirilmiş. Fakat bugünkü “Spekulatius” gibi değil­di; yüzeyleri düz, yani kabartmasızdı. Enfes kokuları bütün evimizde günlerce dolaşıp dururdu. Fakat “Al ye” diye bir şey yok. Bisküviler büyük kutuya konulur saklanırdı. Sırf kırıntıları atıştırabildik. Annem ayrıca bazen “Lebkuchenkekse” dediğimiz, bal ve baharatla yapılan, üzerlerine renkli bir şeker kaplama sürülen bis­küviler de yapardı.

Transparente”: Günümüzde “Windlicht” dedikleri şeyler de vardı. Masalara para­van gibi dik konulan siyah kartonların arkasında mum yanardı; bu kartonlardan Noel’le ilgili figür veya sahneler kesilip çıkarılmış, boşlukları da arkadan renkli şeffaf kâğıtlarla kapanmış. Çok evde yapılmış el işiydi. Yani şu “Scherenschnitt” denilen ustalıklı kağıt kesme eserlerinden daha kabaydı tabii ki. Bazıları da pençelere asılırdı.

Nikolaustag”: Noel Baba gününde, üç ayrı âdet bir araya gelir. Bir yandan 4.
yüzyılda Anadolu’da yaşayan Myra (günümüzün Demre) kasabası piskoposu Aziz Nicholaos’u anma günüdür. Protestan kilisesi onun yerine aynı “Christkind”, yani İsa çocuğun melek gibi gelişini anma gününü yerleştirmeye çalıştı. Özellikle hem Katolik hem Protestan yörelerinde aynı zamanda şımarık çocukları “Rute” denilen bir dal demetiyle caydıran, uslu çocuklara hediye dolu çuvalından çikolata ve şeker dağıtan “Knecht Ruprecht” figürü canlandırırdı. Bizim evimize ise “Knecht Ruprecht” gelmezdi; bizler, Nikolaus gününün arifesinde odalarımızın önüne birer ayakkabımızı koyardık da, sabahta uyandığımızda her ayakkabı çikolata ve şeker doluydu. Yetişkinler de, “Knecht Ruprecht gecede bizim buradan geçerken evimize bacasına tatlılar atmış; onlar da ayakkabılarınıza düşmüş” diye söylerdi.

Ailemizde, sanıyorum tüm kasabamızda bile, şu Noel Baba kıyafetindeki “Weihnachtsmann  diye bir şey neredeyse yoktu. Amerikanlar ona “Santa Claus” adını vermişlerdir. Bu da tuhaf bir dil karışımıdır: Türkçesi Aziz olan “Santa” kelimesi İspanyolca, “Claus” da “Nikolaus”un bir kısaltması ve Almancadır. Bu isim kasıtlı olarak kurulmamıştır; Felemenkçe “Sinterklaas” adının (Aziz Nikolaos) bozul­masıdır aslında. Özellikle ABD’de kapitalizmin gelişmesiyle paralel olarak, Noel Baba figürü reklam kampanyalarında kullanılmaya başlanmıştır. Bunların en ünlü kampanyası, Coca Cola şirketinin 1930’lu yıllarda yürüttüğü kampanyadır. 

Sonra dört gözle beklemeye başlardık, hediye olarak ne alacağız diye. Bir de “Heiligabend” bayramının hem mehabetli hem rahat ve keyif veren havası bizi mutlu ederdi. O üç buçuk hafta sırasında özellikle annebabamız için hediye hazırlar­dık; yani resim çizer, el işi yapar, renkli elyafla bardak altlığı vb. şeyler, kıl teste­reyle ahşaptan yararlı veya süs olarak kullanılabilecek bir şey yapardık.

Annebabam bazı senelerde Noel günleri öncesinde yalnız yaşayan insanlardan birini birkaç günlük bizde kalmaya davet ederlerdi. Örneğin iki üç Noel mevsiminde Hamburg’ta tıp fakültesinde okuyan Kahire doğumlu bir öğrenciyi davet etmişler. Aramızda ağabeyimiz gibi kaldı, yaptıklarımız ne varsa o da katıldı.

Weihnachtsmärchen”: Geleneksel olarak Noelden önce veya sonra Hamburg Kent Tiyatrosu “Schauspielhaus” Grimm Kardeşler’in ünlü masallarından birinin oyun olarak temsiline giderdik. Onlardan özellikle “Der Froschkönig” (Kurbağa Prens) temsilinin ürkütücü ilk sahnesi o kadar beni o kadar etkiledi ki haftalardır ya rüya­da gördüm ya da hiç uyuyamadım; hala hatıramdadır. Bir senede annem benimle, bombalamalar sonucu adece harabeye dönüşmüş Devlet Operasının (Hamburgische Staatsoper) yeniden inşaasından sonraki ilk Aralık ayında (1955’te), Engelbert Humberdinck’in bestelediği ünlü “Hänsel und Gretel” adlı masal operasının temsilini izledik. O da hiç unutamadığım bir olaydı. Ama sahnede hangi oyun gösterilirse gösterilirsin son sahnesine her zaman ek olarak Noel Baba gelip, temsile oyuncu olarak katılan çocuklara hediye verirdi, oyunu izleyen çocuklar için de tatlı bir konuşma yapardı.

Heiligabend”: Bu “Kutsal Noel Arifesi”, bizde en önemli Noel günüydü. Sabah­leyin oturma odası kilitli kalırdı, akşam saatlerine kadar girmek yoktu. Annebabamın o sabahta yaptığı en önemli şey, Noel ağacını koyup süslemek, Noel akşamı için her şey süsleyip hazırlamaktı. Bu işlere çocuk olarak katılmak yasaktı, her şey sürpriz olsun diye.

Weihnachtsbaum / Christbaum“: Noel ağacına çok kere “çam ağacı” denir
ama, aslında çam değil, Ladin cinsindendir. Bizimkiler en az 2 m boyluydu. En önemli şey: gövdesi kesinkes dimdik, dalları bol ve şekli düzgün koni, yani ikiz­kenar üçgen gibi olacaktı. Babam, güzel duran bir çamı bulamayınca çok üzülürdü. Oturma odasına getirilirdi, tepeden en aşağısına kadar bol bol süslenirdi. Tepesine parlak bir yıldız takılırdı. Dallarına,
•     Lametta  dediğimiz, gümüş gibi parlayan ince ince kalay şeritler;
•     ayna gibi pırıldayan ya da mat yüzeyli renkli cam toplar,
•     gerçek elmalar ve
•     Kringel  dediğimiz renkli çikolata veya şeker halkalar
asılırdı. Bir de yaklaşık 20 tane şamdanla mum takılırdı. Şamdanlar da ilginçti: Onların en üst parçasıyla mum tutturuldu, bu mumluğun direk altında bulunan çengeliyle bir ağaç dalına asıldı, ve en alt kısmı kozalak gibi yapılan bir kurşun denk ağırlığı takılıydı; mum düşmesin, dalda dik dursun diye. O zamanlar genelde gerçek mumlar kullanılırdı; bizde de öyle. Yangından koruma önlemi olarak, ağacın arkasına su dolu bir kova koyulurdu.

Madem ki annem şu sohbet izleyemediği için size bugün bir günahımı itiraf
ederim: Ara sıra ağaçtan gizli gizli çikolata halkalardan birini koparıp yerdim. Çünkü çok sevdim. Annem fark etmesin diye ağacın arka tarafından başlardım. Annem hakikaten fark etmedi mi, sadece görmezlikten geldi mi bilemiyorum.

Kilisemizde öğleden sonra, birisi saat 15:30’ta birisi saat 17:00’de iki Noel
ibadeti yapılırdı. Onlardan birine ailecek katılırdık. Birçok kere kilise koromuzun çok sesli Noel ilahileri söylemesine de katkıda bulunduk. Her iki ibadette kilisemiz tıka basa doluydu; kasaba halkının çoğunluğu tek o gün kiliseye gelip ibadete katılırdı. Bu ibadetler, normal ibadet gibi değildi. Lambalar yakılmazdı, yüzlerce mum yakılırdı. Org eşliğiyle birçok Noel ilahi ve şarkıları söylenirdi, İncil kitabından İsa’nın doğumu hikayesi okunur, sonra aynı hikaye amatörlerle şiir
oyunu olarak sahnelenirdi.

Eve geldiğimizde ortalık karanlıktı. Bir tek lamba yanmazdı. Oturma odası kapalı. Biraz sonra küçücük bir çan çalınırdı, oturma odasının kapısı açılırdı. Anneannem piyanoda çok popüler “Ihr Kinderlein kommet” diye başlayan Noel şarkısını çalar, biz de annemle birlikte söyleye söyleye oturma odasına girip Noel ağacına doğru yürüdük. Odada bütün lambalar söndürülmüştü; sadece Noel ağacındaki mumlar yanardı. Yer yer “Weihnachtsteller” dediğimiz, elma, mandalina, fındık, ceviz, kuru incir, hurma, annemin iki üç hafta önce yaptığı bisküvi ve “Kringel” dediği­miz çikolata ve şeker halkalarla dolu, çam dallarıyla süslenen desenli karton tabaklar vardı. Ağacın yanındaki bir masada bizi güzel desenli kağıtlarla sarılan hediyeler beklerdi. Ama şarkıyı bitirdikten sonra hemen el uzatıp açmak yoktu (ne yazık ki)! Çünkü önce babam İncil kitabından bir daha İsa’nın doğumu anlatan hikayeyi okurdu; sonra çocuklarımızdan biri ezberlediği bir iki Noel şiiri okurdu. Bazı Noel bayramlarında kimse Noel hikayesini de (babamın kitaptan okuması yerine) ezbere okumuş. Herkes de herkese “Fröhliche Weihnachten!”, yani “Noel bayramın mutlu olsun!” diye söylerdi.
Ve nihayet hediyelerimizi açma sırası gelmişti! Tabii ki anneme, babama, anne­anneme, ziyaretçi akrabalarımıza sarılıp teşekkür ederdik, sonra hemen herşeyi araştırır, kitapsa okur, oyuncaksa onlarla oynardık.

Ondan sonra ilginç bir akşam yemeği başlardı. Yemek masası tören gibi bem­beyaz örtüyle hazırlanmış; üstünde en değerli tabaka, çatal, bıçak, bardaklar konu­lurdu. Fakat yemeğimiz çok basitti: hardalla “Bockwurst” türü sosis, mayonezli patates salatası - bu kadar. Çocuklar elma suyu, yetişkinler (delikanlılar dahil) ise beyaz şarap içerdi.
Yemekten sonra yine oyun oynar, kitap okurduk. Bazen de babam bize bir roman­dan okurdu, bazen de birlikte Noel’le ilgili müzik yapardık; genelde Barok döne­minden Telemann, Fasch, Pachelbel, Bach ve Handel’in, bir de Haydn, Mozart,
Beethoven’in bestelediği parçalar çalardık, babam keman ile, bense piyanoda. Babam da ara sıra Bach, Handel, Beethoven, Schubert ve Schumann’ın bestelediği piyano eşlikli şarkılar söyledi.

Gece saat 11:00’de gece yarısı ibadetine giderdik. O ibadet, daha inançlı, dini­mize daha bağlı olan insanlar içindi.

Graupensuppe”: Birinci Noel bayram günü akşamında da ilginç bir yemek âdeti­miz vardı. Söylediklerine göre anneannemin doğduğu kır yöresinin bir âdetiydi. Soframız Noel arifesinde olduğu gibi tören gibi hazırlanırdı. Alevilerin Aşure’sine benzeyen, irmikten büyük olan buğday veya arpa kırıntıları ve üzümle pişirilmiş tatlı çorba içerdik. Çorba ile beraber annemin bizzat yaptığı tatlı beyaz ekmek ve üstünde pişirilmiş jambon yerdik, jambon üstüne de hardal sürerdik.

Âdetlerimizin son uygulaması, 6 Ocak günü meydana gelirdi: Noel ağacı bahçeye getirir yakardık. Bütün Noel süslemelerini de toplar, normal hayatımıza dönerdik.
6 Ocak günü, Hıristiyan geleneklerine göre İsa’nın tanrı olduğunu ilk gösteren mucizeleri anımsatıyor. Biz o güne “Epiphanias” derdik; başka yörelerde “Dreikönigstag”, yani “Üç Kutsal Kral Bayramı” derler.

Bir konuya daha değinmek istiyorum: İncil kitabına göre İsa çocuk, Bethlehem  dediğimiz Filistin Beytüllahim kasabasında doğmuş. Beytüllahim halkı İsrail hükümetinin saldırgan ve ırkçı acımasız işgal politikasından onlarca yıldır acı çekiyor. Onlarla dayanışma göstermemiz, Alman hükümeti İsrail’deki rejime verdiği desteği derhal kessin istememiz gerekir diye düşünüyorum.


Hartwig Mau                                  Essen (Almanya), 24.12.2012

Dünya Hali - 26 Aralık 2012


Hollanda’da Türk sivil toplum örgütlenmesi ve sivil toplum kuruluşlarının rolü

Hollanda Türk toplumunun sayılarla genel resmi
Hollanda’da örgütlenmenin geçmişi ve günümüzdeki durumu
Türk toplumunun sorunları
Sivil toplum kuruluşlarının yapması beklenen faaliyetler
Sivil toplum kuruluşları rollerini yerine getirebiliyor mu?
Faaliyetlerinin önündeki engeller
Sorunların aşılması için yapılması gerekenler


Aydın Akkaya/Hollanda

Hollanda Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı

Yayından:
''Hollanda’da ki ekonomik kriz, gençlerimizin staj yeri bulması konusunda çok zorluk çekmesine sebep oldu. Burada bir ayrımcılık bir ırkçılık olduğunu gördük. Hollanda’da ki İş yerlerinin %75’inin Türk ve Fas’lı  vatandaşları istemedikleri ortaya çıktı.
Kazanılan hakları yavaş yavaş elimizden almaya çalışıyorlar. Burada alınan bir çocuk maaşı var, bunu %60’a düşürmeye çalışıyorlar. Sonra da bunu tamamen kaldırmayı planlıyorlar.
Bunun için bakanlara bizim tarafımızdan mektuplar yazılıyor. Eğer bu da olumsuz sonuçlanırsa mahkemeye başvurulacak.
Şimdiye kadar mahkeme kararları hep bizim lehimize olmuştur. Yine haklarımızı geri alacağız.''

 

Yusuf Özkan/Hollanda
TRT Muhabiri

Yayından:
''Hollanda’da parlak bir tablo görünmüyor şuan. İş pazarında ki ayrımcılık korkunç boyutlara ulaştı.
Çok iç karartıcı bir ortam görünüyor. Özellikle önümüzde ki günlerde bu karanlık ortamın daha kötüye gitmesi bekleniyor.
Bütün veriler bütün tablo buna yönelik durum ortaya koyuyor. Bu anlamda Hollanda’da da yaşayan Türklerin durumu pek fazla iç açıcı durmuyor, çokta  umut vermiyor.''



Dr. Can Ünver
Türksam Göç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

Yayından:

''Gerçek sorunlar bırakılıp, kültür farklılıklarıyla, dil farklılıklarıyla uğraşılıyor.
Bunlar mevcut sorunları ortadan kaldırmıyor. Meslek eğitim yeri arayan Türk gencine yer vermezseniz, iş arayan vatandaşlarımıza iş vermemeye niyetlenirseniz sorunu derinleştirirsiniz.
Bu saplantıdan vazgeçilmediği sürece bu sorunlar devam edecektir.
Toplumun genelini tehtit eden sorunlar da olabilir. İşte Hollanda’da şuan ekonomik kriz yaşanıyor.
Ancak göçmen kökenliler daha çok etkileniyorlar bundan.
Sebebi de ayrımcılık yapılması, dışlanmaları ve eğitim konusunda yeterince imkan tanınmaması.''


 DİNLE: Aydın Akkaya, Yusuf Özkan, Can Ünver 1. Bölüm


Aydın Akkaya/Hollanda

Hollanda Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı

Yayından:
''Gençleri kendimize bağlayamıyoruz. Derneklere baktığımız zaman bu dernekler hangi dernekler olursa olsun hep aynı şeyleri söylüyorlar. Gençlerimizi çok istiyoruz, bağlamak istiyoruz diyorlar ama gençlerin dünyasına giremiyorlar.
Eğitim konusunda olsun, ev içerisinde ki sorunlar olsun toplumda çok büyük problemler var.
Kanun çerçevesinde birçok mücadeleye giriyoruz.  1963 yılında yapılan Ankara Antlaşması sayesinde tüm davaları kazanıyoruz, haklı çıkıyoruz.
Burada ki vatandaşlarımızın çoğu kendini tamamen Türkiye’ye adamış.
Türkiye’yi atalım tutalım demiyorum, o bizim kendi vatanımız ama burdan da uzak kalmamamız gerekiyor. Burdan uzak kaldığımız taktirde problemlerin tartışmaların içinde olamıyoruz.
Olayların gerisinde kalmış oluyoruz ve bu da bize zaman zaman sıkıntı veriyor.''



Yusuf Özkan/Hollanda

TRT Muhabiri

Yayından:
''İlk başta Hollanda da 500 bin civarı Türk’ün yaşadığının Hollanda hükümetine altı çizilerek vurgulanması lazım.
Bundan önceki Hollanda hükümetinin ekonomi bakanı çıkıp açık açık milletin önünde çağrı yaptı,
Bundan sonra işe alımlarda gerçek Hollanda vatandaşlarına öncelik tanınması konusunda daha duyarlı olun diye. Dünyanın neresinde yapılırsa yapılsın bu çağrı çok sert tepkiler alırdı.
Ancak Hollanda’da bırakın tepkiyi hiç konuşulmadı bile.
Böylesine hükümet düzeyinde ayrımcılığın olduğu bir ülkede hiçbir sorunu çözemezsiniz.
Sorunların çözümü de, Türklerin artık örgütlü bir biçimde biz buradayız, bizim farkımıza varın ve bize yabancı muamelesi yapmaktan vazgeçin. Bu ülkenin pasaportunu taşıyoruz, yaşamın her alanında da buna uygun şekilde hak ettiğimiz şekilde vatandaş muamelesi görmek istiyoruz şeklindeseslerini yükseltmeleri lazım.
''

Dr. Can Ünver

Türksam Göç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

Yayından:
''Hollanda çoğu ülkelere nazaran yabancıların, göçmen kökenlilerin, daha rahat ettiği bir yerdi. Ancak son dönemlerde ciddi ırkçı etki siyasete kadar yansıdı. Yani var olan etkinin ötesinde hükümette de yer aldılar, hükümeti de etkilediler.
Yakınmak maalesef çözüm olmuyor.  Çok iyi bir iletişim konsepti geliştirmek lazım.
Herkesi kucaklayıcı kavrayıcı ve sadece Türklerle alakalı değil Hollanda toplumunun genelini de ilgilendiren konularda da fikir beyan edici, belli duruşlar sergileyici bir noktaya gelmek gerekir.''

 DİNLE: Aydın Akkaya, Yusuf Özkan, can Ünver 2. Bölüm 

24.12.2012

Dünya Hali - 24 Aralık 2012

Hristiyanların Kutsal günü Noel

İslamiyet ve Hristiyanlık açısından değerlendirmesi
Hristiyanlarla- Müslümanlar arasındaki ilişkiler
DİTİB'in ve Diyaloğ bölümünün görevleri

1950'li ve 1960'lı yıllardaki Noel kutlama kültürü
Her sene yaklaşık altı hafta gerçekleşen, oldukça zengin ve çok yönlü bir âdetler bütünü.
Kültürel anlamda noel. 
Ailelerde  Noel âdetleri

Okullarda Noel kutlamları,

Türk çocukları için noel ne anlama geliyor,
Noel ile Noel Baba aynı şey mi

Rafet Öztürk / Köln

DİTİB Dinler ve Kültürlerarası Diyalog sorumlusu

Yayından:
''Hristiyanların 2 ayrı bayramı var. Bunlardan birisi yumurta bayramı, diğeri ise noel bayramı.
Bu bayramlarda insanlar birbirlerini ziyaret ederler, birbirlerine hediye alırlar, kliseleri doldurur taşırırlar.
Asırlar boyunca biz Müslümanlar hristiyanlarla bir arada yaşadık. Onların din özgürlüğüne dini inançlarına hiçbir şekilde müdahale etmemeye gayret ettik.
Bizde tabi ki bu şekilde kendi dinimizi kendi kültürümüzü bu özgürlük çerçevesinde yaşamak, kendi değerlerimizi, kendi dini kazanımlarımızı insanı mutlu etme noktasında ki değerlerimizi aktarmak zorundayız.
Okullarda kreşlerde toplumun çeşitli yerlerinde toplumsal bilinç oluşturuluyor.
Bu bilinçlendirme eylemlerinden bizim gençlerimiz, bizim çocuklarımız, etkileniyorlar.
Bunlara karşı Türk İslam Birliği olarak elimizden gelen gayreti gösteriyoruz.
Çocuklarımızı yalnız bırakmıyoruz. Onlara bayramlarımız konusunda, özel günlerimiz konusunda çeşitli programlar düzenliyoruz. Bu programlara katılmalarını sağlıyoruz.
''


Mete Atay /Bonn

Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı


Yayından:
''Noel hristiyanlar için çok çok önemli.
Noel okullarda farklı şehirlerde farklı evlerde çok farklı şekilde kutlanıyor.
Çocukların bunların etkisi altında kalmaması mümkün değil.
Okullarda ki noel hazırlıkları, kartlar, değişik figürler, değişik el işleri yapmalar, noel için hazırlanan tombalalar,  okulu şehirleri noel ağaçlarıyla süslemeler, burada ki müslüman çocuklarımızı etkiliyor.
Bu etkisi altında kalma olumlu da olabilir olumsuzda olabilir.
Olumlu olması başka bir dini başka bir kültürü tanımaları, birlikte yaşamalarıdır.
Bunları çok tehlikeli olarak görmemek gerekir. Çünkü burada 2 dilde 2 kültürde yetişen çocuklara bunları anlatmak çok zor olmasa gerek.
Onlara da kendi dinimizin kendi bayramlarımızın olduğu sürekli anlatılıyor.''


 DİNLE: Rafet Öztürk, Mete Atay


Hartwig Mau/ Essen
Çevirmen
Almancadan  Türkçeye veya Türkçeden Almancaya
kitaplar çeviriyor

Yayından:
''Bizde ki noel bayramının rolü ve önemini Türkiye’de ki şeker bayramına banzetiyorum.
Noel günleri çok insanımız için dini inancına bağlı olmasa bile hala en önemli bayramdır.
Türk kültürünü seviyorum, büyük bir tarihi ve büyük bir gelişmesi var.''



Mete Atay /Bonn

Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı

Yayından:
''Almanya’da noel pazarları çok önemli.
Bu pazarların içerisinde özellikle 2-3 tane şehir var. Bu Şehirlerde yaklaşık 600-700 yıldan beri noel pazarı kurulduğu söyleniyor. Bu pazarlara Avrupa’nın diğer ülkelerinden de gelenler oluyor.
Burada süslü kulübelerde satıcılar el sanatlarını, noel yemeklerini sunuyor.
Buranın soğuğa karşı baharatlı sıcak bir şarabı var ve bu şarap pazarın olmazsa olmazı.
Pazarın değişmez kişileri Noel babalar oluyor. Küçük çocuklara hediyeler veriyorlar.
En güzel esprisi de bu noel babaların içerisinde son yıllarda Türklerinde olması.
Bazen bakıyorsunuz eğer sizin Türk olduğunuzu anlarsa noel baba bir anda Türkçe konuşmaya başlıyor.
Noel pazarlarında Türk satıcıları görmek noel pazarlarının ne kadar renklendiğini ne kadar zenginleştiğini, değiştiğini göstermesi açısından çok çok önemli.
''

Noel ile ilgili diğer kaynaklar için:


Yazan: Hartwig Mau, Essen (Almanya)

Dünya Hali - 21 Aralık 2012

''Avrupalı Türk Gençleri üzerine Değerlendirmeler'' - 3

Dünya Hali ''Avrupalı Türk Gençleri'ni; Dr. A.Atilla Doğan'ın değerlendirmeleri ile ele alıyor.


Dr. Atilla Doğan
Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yayından:
''Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğümüzün 2005 yılında yapmış olduğu çalışmalarının sonuçlarını aktarmak istiyorum.
 Almanya’da Türk aileler %77 gibi yüksek bir oranda çekirdek aileden geliyor.
Türkiye’de ise %67,5 civarında çekirdek aile var. Arada %10’luk bir fark gözüküyor.
Türkiye’de %20’lik geniş aile oranına karşılık Almanya’da %9’luk bir geniş aile var.
Yine bu araştırmalara göre Almanya’da annelerinden ayrı olan çocukların oranı %44.
Babalarından ayrı olanlar ise %35.
Bu oranların yüksek olması, Türkiye’den  Avrupa’ya yönelik  göç süreci, göç olarak planlanmamasından dolayı.
Hiçbir program yapılmadan gidildi. Kimse yerleşmek üzere Almanya’ya gelmedi.
En büyük sorun da bu. Temel sorunu.''


 DİNLE: Atilla Doğan


Yaşamla barışık olma ve ruh sağlımız için önemli bilgiler- 1 

Seda Haran
Uzman Psikolog

Yayından:
''Hepimizin amacı daha mutlu daha güzel bir yaşam sürdürebilmek.
Olumluya odaklanmak, kendimiz için, çocuklarımız için ve geleceğimiz için çok önemli.
Alışkanlıklar sabit fikirler haline geldiğinde o zaman değişimin önünde engeller oluşturuyor.
Değişimi sağlarken inanmak ve orada ki alışkanlıklarımızı değiştirmek, yeni alışkanlıklar edinme gücü, beraberinde coşkuyu da getiriyor.
İçimizden kaynaklanan zorluklar da var. Kendimizde zorluk yaratabiliyoruz.
Kendi düşüncelerimizle, inançlarımızla kendi değişimimizi ve mutluluğumuzu zorlaştırabiliyoruz.
Hayır denmesinden, dışlanmaktan, eleştirilmekten, toplum içerisinde kabul edilmemekten korkuyorsak, o zaman başkalarının ne dediği de bizim için önemli olabiliyor.
Eski başarısızlıklarımız, eski yaşadığımız sorunlar da bu korkularımızı tetikleyebiliyor.
Bu yüzden korkularımızı aşmaya, korkularımızı yenmeye çalışmak değişim için son derce önemli.
Önce kendimize inanmalıyız. Ben bunu yapacağım ben bunu başaracağım demek çok önemli.''


 Dinle : Seda Haran


Kooperatif davaları

Av. Eyüp Sabri Canbolat

Yayından:
''Kooperatiften ev almaya karar verildiğinde;
Alınan arsa konut yapmaya uygun mu ?
İmarı var mı, iskanı var mı, o arsa üzerine haciz varmı ?
İnşaata başlandıysa belediyeden ruhsat alındı mı ?
Herşey formasyonuna ve kuralına göre hareket edilmiş mi ?
O yüzden bunlara dikkat etmek gerek.
Herkes güzel bir evi olsun ister bu konuda bir sıkıntı yok.  Çok güzel bir eve geldik salonun ortasında parke açılıyor yüzme havuzu var  iyi ama evin tapusu yok, yada arsa ipotekli.
Her dakika o eve gelen avukat vasıtası ile acaba ben bu evden çıkarılır mıyım korkusu ile yaşamak tüm güzellikleri kaybettirir.''

 Dinle: Eyüp Sabri Canbolat

19.12.2012

Dünya Hali - 19 Aralık 2012


Belçika’da Türk sivil toplum örgütlenmesi ve sivil toplum kuruluşlarının rolü

Belçika Türk toplumunun sayılarla genel resmi
Belçika’da örgütlenmenin geçmişi ve günümüzdeki durumu
Türk toplumunun sorunları
Sivil toplum kuruluşlarının yapması beklenen faaliyetler
Sivil toplum kuruluşları rollerini yerine getirebiliyor mu?
Faaliyetlerinin önündeki engeller
Sorunların aşılması için yapılması gerekenler


Rıfat CAN/ Belçika
Belçika Türk Dernekleri Birliği Başkanı

Yayından:
''90’lı yılların sonunda birçok teşkilat kuruldu. Bizde bu kuruluşlardan birisiyiz.
Bugün Belçika hükümeti devlet kültür bakanlığı tarafından tanınmış bir kuruluşuz.
Sivil toplum kuruluşlarının sayısı bugün 600 olarak verilmekte.
Bunun 15-20 tanesi üst çatı kuruluşu olarak çalışmalarını sürdürüyor.
4 tane Türk kuruluşu da  hükümet tarafından belirli bakanlıklar tarafından tanınmış bir federasyon olarak çalışmalarına devam ediyor.
''


Celil Gündoğdu

Gazeteci

Yayından:
''Belçika’da 2014 yılında Türklerin Belçika’ya gelişinin 50. Yılı kutlanacak.
Sivil toplum temsilcileri son 10 yılda giderek hızlandı. Özellikle bayanların burada ciddi şekilde örgütlenmesi, sivil toplum anlamında topluma katılımcı olmaları sevindirici.
Çünkü sosyal kültürel faaliyetlerde hep ön plandalar.
Çalışmalar devam ediyor.
50. Yıl kutlama komitesi oluşturuldu. 50. Yıl kutlamaları ile ilgili de çeşitli alt yapılar oluşturulmakta.
Önümüzde ki yıllarda burada ki bütün derneklerin katılımıyla Türk toplumunun birliğinin beraberliğinin ifadesi anlamında güzel çalışmalar olacağını düşünüyoruz.
''


Dr. Can Ünver
Türksam Göç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

Yayından:
''Artık tüm dernekler daha bir sesini duyurabilir daha bir güçlü olarak isteklerini yansıtabilir konuma geliyorlar.
Bunu yaparken de profesyonel insanlardan istifade ediyorlar. Bu çok önemli bir şey.
Bu örgütlenmeler içine kapalı olmamak şartıyla, Belçika toplumuna bir köprü yaratacak, ortaya çıkaracak bir faaliyet düzeni içinde olmalıdırlar.
Bu derneklerimiz belirli bir konseptte hareket ettiği takdirde hiç kuşkusuz orada ki vatandaşlarımız tüm fırsatlardan avantajlardan en iyi şekilde yararlanacaktır.''


DİNLE: Rıfat Can,  Celil Gündoğdu, Can Ünver


Dr. Can Ünver
Türksam Göç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

Yayından:
''Avrupa’da ki Türk toplumu özel olarak da Belçika’da ki Türk toplumu önemli yol katetmiş vaziyette.
Bu gelişme bir çok bakımdan bu işe taraf olan herkes için son derece avantajlıdır.
Bugün bir takım söylemlerin ortaya çıkması, bir takım davranış biçimlerinin ve bir takım faydaların ortaya çıkması ancak örgütlenme ile olabiliyor.
Elini taşın altına koyan, bu iş için öncü olan insanlar çok önemli bir hizmet etmiş oluyorlar.
Toplumun önüne çıkıp şunu yapalım deyip o toplumu oluşturan bireyleri harekete geçirmek kolay değildir.
Bütün bunları başaran arkadaşlar bundan sonraki gelişmeleri de ciddi biçimde etkileyecek ve  daha pozitif şekilde yönlendirecektir.''

 

Yusuf ÇINAL
Gazeteci

Yayından:
''Bugün Belçika’da 1000’i aşkın dernek var. Ben bu dernekleri 3 kategoride topluyorum.
Türkiye’ye bağlı dernekler.
Belçika’ya bağlı dernekler.
Bağımsız olarak hareket eden dernekler .
Sivil örgütlerin çok manada sivil hareketi temsil ettiğini söyleyemeyiz.
Çünkü bir dernek eğer bir ülkeye bağlıysa ancak sosyal kültürel faaliyetlerde bulunabiliyor .
Sosyal kültürel faaliyetlerde yardım almaya bağlı olarak sınırlandırılıyor.
Toplumun büyük sorunları var. Bu sorunları irdeleyecek, bu sorunlara çözüm üretecek ve gerektiğinde toplumun sorunlarını farklı makamlara iletebilecek sivil örgütler gerekli.
''

 

Rıfat CAN/ Belçika
Belçika Türk Dernekleri Birliği Başkanı

Yayından:
''Her dernekten her şeyi beklemekte doğru değildir.
Dernekleri, sivil toplum kuruluşlarını, hakim yerine, savcı yerine veya koruma kollama müdürü olarak görmek doğru değildir.
Sivil toplum kuruluşlarının yapacağı işler vardır, devletin yapacağı işler vardır.
Herkes görevleri ve yetkileri dahilinde çalışmalarına devam etmelidir.
Herkes kendi üyelerinden, kendi derneğinden sorumlu olmalıdır. Bir bölgede bir kişinin başına bir şey  geldiyse o kurum ya da kuruluşa üye ise önce o kuruluşun sahip çıkması gerekiyor.
Daha sonra da diğer kuruluşlara neler yapılabilir, nasıl iş birliği yapılabilir denmesi gerekir.
Bu olduğu taktirde işler daha düzenli gider.''


DİNLE: Rıfat Can, Yusuf Çınal, Can Ünver