30.11.2012

Dünya Hali - 30 Kasım 2012

21. yüzyılda yerleşikler ve göçmenlerin uyum meselesi-5 

Dr. Atilla Doğan
Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yayından:
''16 17 18. Yüzyılda temelleri atılmış birçok tutum ve davranış, birçok değer,  20. Yüzyılda meyve verdi.
21. Yüzyıl da bu meyvelerin artarak çoğalarak tüm insanlığın hizmetinde olmasını bekliyoruz.
Bunlar nelerdir diye değerlendirecek olursak, insanın önce kendine sonra çevresine saygılı olması diyebiliriz.

Biz farklı farklı ülkelerde üretilmiş sonra yine farklı ülkelerde bütünleşmiş ürünler kullanabilen bir dünya toplumu haline geldik.
Bugün bir araca biniyorsunuz o aracın içinde ki birçok parça artık farklı farklı ülkelerde üretilebiliyor.
Bugün bir ilaç tüketiyorsunuz o ilacın içinde ki birçok katkı maddesi farklı farklı ülkelerde üretilebiliyor.
Buna keza elektronik ürünlerden tutun da diğer birçok ürüne kadar, çok farklı ülkelerde üretilip sonra ürün olarak ortaya çıkıyor.
Demek ki üretimde çok kültürlülüğü gerçekleştik ama sosyal yaşamda çok kültürlülüğü gerçekleştirebilmiş değiliz.
Uyumun temel sorunu da sosyal ilişkilerimizde ki eksiklik veya kültürler arası ilişkilere ve diyaloğa kapalı oluşumuz.
Bunu çözmemiş gerekiyor. Artık bunu nasıl çözebiliriz diye kafa yormamız gerekiyor.''

 Atilla Doğan'ı dinle

Stres ve stresle hastalık ilişkisi 


Seda Haran
Uzman Psikolog

Yayından:

''Stres hayatın içinde her zaman var. Bazen doğru bazen yanlış kullanılıyoruz.
Stres, zorlayıcı bir olayı değiştirmeye ya da etkilerine uymaya yönelik biyokimyasal fizyolojik bilinçsel ve davranışsal değişmelerim eşlik ettiği olumsuz bir duygusal yaşantı.

Bir miktar olumlu stres faydalı.
Çünkü organizmanın bir canlılık bir hareket sürecine ihtiyacı var.
Sürekli hareketsiz, sürekli atıl, rahat ve refah içinde olamıyoruz.
Biraz stresli olduğumuzda canlılık ve hareket devreye giriyor.

Stres herkes için farklıdır.
Benim için stres olan bir şey sizin için olmayabilir.
Benim için çok stresli olan bir olay sizin için daha az stresli bir olay olabilir.
Yani kişinin o olaya verdiği anlam çok çok önemli.
Bu anlamın olumlu olması halinde o zaman stres düzeyinizde çok daha düşük oluyor ya da olumlu bir stres oluyor.

Çok fazla stres kalp damar hastalıkları, hipertansiyon diyabet ya da kronik yorgunluk, kronik ağrılar gibi hastalıklara neden olabiliyor.
Stres anlık da olabiliyor kronikte olabiliyor.
Kimi zaman ben şu konuda çok çok stresliyim denmiyor da benim geçmeyen baş ağrılarım var deniliyor mesela.
Stres kronik hale geldiğinde konsantrasyon bozuklukları, dikkat bozuklukları, isteksizlik, uykusuzluk, yüksek tansiyon, şeker hastalıkları, aşırı kaygılı ve endişeli olma gibi pek çok hastalıkla kendini gösteriyor.''

 Seda Haran'ı Dinle

Kefillik ve hukuksal sonuçları


Av. Eyüp Sabri Canbolat

Yayından:

''Kefalet iki taraflı bir ilişki. Onun ödeyemeyeceği şeyi ben öderim demek aslında.
Onun ödeyemeyeceği şeyi siz ödeyebilecek güçte misiniz önce buradan başlamak gerek.

Bankalar buyurun gelin diye çok güzel reklamlar yapıyorlar. Gittiğiniz zamanda, siz para istiyorsunuz ama biz sana bu parayı verdiğimiz takdirde geri tahsil etmemiz zor olur deyip kefil getirmesini istiyorlar. Mümkünse kefilinde devlet memuru olması isteniyor.
Niye; Çünkü arkasında devlet güvencesi var. En kötü ihtimalle devlet maaşına bir haciz koyar.

Üç çeşit kefalet çeşidi var.
Birincisi adi kefalet dediğimiz.
Bunda önce ilk asıl borçluya gidiliyor. Yakasına yapışılıyor kardeşim borcumu öde deniliyor.
Ödemezse, asıl borçlu ödemekten aciz duruma düşmüşse, halk diliyle iflas etmişse o zaman kefile gidiliyor kefilden borcun ödenmesi isteniyor.
Bu genelde ufak borçlar içindir.
İkincisi müteselsil kefalet.
Bankalarda bize imzalatılan her şey bu tiptir.
Banka ile yapılan her işte mutlaka kefil aynı anda sizle beraber borçludur.
Banda İster kefilin evine gider,  icra takibi yapar, evi satar, arabayı satar, evin içinde ne varsa alır götürür, ister asıl borçluya gider.
Orda bankanın inisiyatif yetkisi vardır. Canının istediğini kullanır.
Üçüncüsü ise birlikte kefalet.
Burada çok fazla kefil vardır.
Bugün Türkiye’de bazı yerler var fiyatı bir milyonun üzerinde.
Öyle ki bir kefilin ne maddi durumu ne maaş bordrosu ne geliri ne de evi arabası borcu ödemeye yetmiyor. Bu sefer banka bir milyona yetecek 200 bin geliri olan 5 kişinin getirilmesini istiyor.
Bu durumda hepsi bir nevi zincir.
Birinden alamazsa öbürüne, öbüründen alamazsa öbürüne kaç kişi varsa alacaklı gezer.''
 Eyüp Sabri Canbolat'ı dinle

28.11.2012

Dünya hali - 28 Kasım 2012

Almanya’da Türk Sivil Toplum Örgütlenmesi-5
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)

Almanya’da dini anlamda örgütlenmeye neden ihtiyaç duyuldu
Almanya’da dini anlamda ilk örgütlenme örnekleri
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin oluşumu
Örgütlenmenin güçlükleri
Almanya Türk toplumu açısından DİTİB ne ifade ediyor
DİTİB’in faaliyetleri, projeleri
Sivil toplum örgütlerinin demokratik katılımdaki yeri
Alman dini kurumlarıyla ilişkiler
Almanya’da İslam dini eğitimindeki temel sorunlar

Bekir Alboğa
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği sözcüsü

Yayından:
1984 yılında 230 tane derneğin bir araya gelmesiyle, Köln kentinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Çatı örgütü kuruldu.
Kelimenin tam anlamıyla bir sivil kuruluşuz. Alman cemiyetler ana yasasına göre kurulmuş bir çatı örgütüyüz. 
Ancak diyanet işleri başkanlığımızdan dini anlamda danışmanlık ve din görevlileri temin noktasında büyük manevi destek görmekteyiz.

Şuan da faaliyet alanlarımız da müthiş bir gelişme var.  Çok geniş bir faaliyet alanına sahibiz.
Gençlik faaliyetlerimiz ve kadınlara yönelik faaliyetlerimiz var.
Bunun dışında dini danışma hattımız var, mezarlık ve defin işlemlerimiz var,
Hapishane manevi rehberlik hizmetleri, hava alanı ve istasyonlarda mescit oluşturma, okullarda İslam dini hakkında bilgi verme gibi bir çok faaliyetlerimiz var.

Almanya'da 600 binin üzerinde Müslüman çocuğumuz var okullara giden ve bu çocuklar Yahudi Hristiyan çocukları gibi din dersi alma imkanından malesef mahrumlar.
Bunların bir an önce eşit hale getirilmesi için İslam din dersi uygulamasına geçilecek ancak en büyük handikap İslam dersini öğretecek öğretmenler yetiştirilmedi.

Bu sıkıntıları 5-10 yıl daha yaşayacacağız ama biz adımlarımızı attık.
İslamı çok iyi bilen, ilahiyat fakültesi mezunu arkadaşlara çok ihtiyacımız vardı.
Şuan mezun arkadaşlarımızın sayısı çok çok az ama zamanla inşallah bu sıkıntılar azalacak, toplumları İslam konusunda aydınlatabilecek kabiliyetli ve yetenekli arkadaşlarımızın sayısı artacak.


Doç Dr. Levent ÜNSALDI
Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Sosyoloji Bölümü
Öğretim Üyesi


 Bekir Alboğa ve Levent Ünsaldı'yı dinle 1. Bölüm


 Bekir Alboğa ve Levent Ünsaldı'yı dinle 2. Bölüm


DİTİB Ailevi ve Sosyal Sorunlar Danışma Hattı ile ilgili bilgi almak için resme tıklayın.

26.11.2012

Dünya Hali - 26 Kasım 2012

Yunus Emre Kültür Akademisi 
KÖLN kentinde faaliyet gösteren Yunus Emre Kültür Akademisi’nin düzenlediği Türkçe kursuna katılanlar düzenlenen törenle sertifikalarını aldı.
Akademinin geçmişi, faaliyetleri
Açık Kapı Günü etkinliği
Akademi çalışmalarının uyuma katkısı

Mustafa Can / Köln
Yunus Emre Kültür Akademisi Başkanı                         

Mete Atay /Bonn
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı

Yayından:
Yunus Emre Kültür Akademisi 2007 yılında Köln şehrinde kuruldu.
Kuruluş amacı yurt dışında bulunan Türk insanının, yorgunluklarını atabilecek, kültür değerlerine sahip çıkabilecek bir ortam hazırlamaktı.

5. Yılını tamamladığımız akademimizde şuan edebiyat çalışmaları, edebiyata bağlı resim çalışmaları, tercüme çalışmaları, tiyatro ile ilgili çalışmalar, belgesel film gösterimleri ve sinema akşamları yapılmakta.
Bunların dışında burada ki çeşitli alanlarda ki yazarlarımızın tanıtımıyla ilgili olan çalışmalar, uyum çalışmalarına destek toplantıları, anma ve hatırlama toplantıları, Alman eğitim sisteminin buradaki vatandaşlara tanıtımıyla ilgili çalışmalar ve burada ki vatandaşlarımızın çeşitli bürolarda, devlet dairelerinde gördüğü güçlükleri yenebilmeleri için klavuzluk yapmak, yol göstermek çalışmalarımız arasında.

Biz yalnız Türk’lere Türk kökenli olan insanımıza değil aynı zamanda içinde yaşadığımız ülkenin insanına da kendimizi tanıtmak adına metotlar deniyoruz.
Burada sivil kitle kuruluşları ya da her hangi bir şekilde kurulmuş olanlar kendilerini dışa açabilmek için açık kapı günleri düzenlerler.
Bu düzenleme, yapılan faaliyetlerin, dışarıya  ‘bakın ben böyle faaliyetler yapıyorum’ şeklinde bir sergileme, bir vitrin haline getirme şeklinde düşünülebilir.

 Mustafa Can ve Mete Atay'ı dinle / Süre: 22'30"


Yunus Emre Akademisi Türkçe Sertifika programları
Türkçenin yurt dışında anadil olarak öğretilmesinin önemi
Yurt dışında Türkçe öğretiminde okullarda yaşanan sorunlar, Türkçe öğretiminde sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin katkısı
Karşılaşılan sıkıntılar
Hollanda’da okullarda Türkçe konuşma yasağı

Mustafa Can / Köln
Yunus Emre Kültür Akademisi Başkanı

Prof. Dr. Leyla Uzun /Essen
Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Dilbilim Bölümü Öğretim üyesi

Yayından:
''Sertifikalandırma özellikle yurt dışında Türkçe'nin öğretilmesi açısından oldukça değerli bir eylem.

Ancak önemini ne kadar çok söylesek de önemini belirginleştirmek için bazı eylemlere gerek var.
Şu ana kadar birinci bölümde 14 ikinci bölümde 12 öğrencimiz sertifika aldı.
Şuan sadece sınav yapma durumundan hareket ediyoruz, önümüzde ki devrelerde bu işe ayrıca kurs vererek devam edeceğiz.
Biz c1 ve c2 belgesini beraber veriyoruz.
Yani c1 alanlar eğer yüksek okulu bitirmişlerse c1 sertifikasını aldıktan sonra öğretmen olabilir hakkını elde etmiş oluyor.
Dolayısı ile elinde ki diğer belgesiyle Türkçe belgesini birleştirerek öğretmenlik için okullara müracaat edebiliyor.
Hollanda'da 2004 yılında türkçe dersleri yasaklanmıştı.  Şimdi de Türkçe konuşma yasağı getirildi.

Hollanda'da ki Türk sivil toplum örgütleri bu konuda çok ciddi çaba gösteriyorlar.

Ancak sivil toplum kuruluşlarının şiddetli dirençlerine karşı devletin de çok güçlü yanları  var.
Bu kuruluşlar desteklenmedikçe sürekli sonuçlar almak mümkün değil.

Yıllar içerisinde veliler de kendilerini çok geliştirdiler. Velilerin de azımsanmayacak  kadar çabaları var.
İstediğimiz büyüklükte değil ama çok değerli veliler var, kendi örgütleri var ve anne babaları bilinçlendirmeye çalıştırıyorlar.
Hiç bir şey yapılmıyor değil. Yapılıyor ama hiç bir zaman istediğimiz hızda olmuyor.''
 Mustafa Can ve Leyla Uzun'u dinle / Süre: 23'45"

23.11.2012

Dünya Hali - 23 Kasım 2012


21. yüzyılda yerleşikler ve göçmenlerin uyum meselesi-4

Dr. Atilla Doğan
Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yayından:

Tüm mesele aslında uyumsuzluk değil.
Bütün mesele dünyada ki bir takım real siyasi ekonomik gerçeklerden kaynaklanan, her ülkenin kendi çıkarlarını koruma refleksiyle yaptığı bazı tutum ve davranışlardan meydana geliyor.
Bir Alman’la bir Türk, bir Alman’la bir Fransız, bir italyan’la bir Rus vs. evleniyorlar ve bunlarda mutluluk içerisinde yaşayabiliyorlar.
Şimdi bunlar aynı evin dar ortamında farklı din, farklı dil, hatta farklı ekonomik bir yapıdan gelmesine rağmen bir arada yaşayabiliyorlarsa, uyumsuzluk ancak bireysel bir olay olabilir, kitlesel olamaz.

Bugün üzerimize giydiğimiz birçok ürünün, kullandığımız birçok elektronik eşyanın, yediğimiz birçok yemeğin uluslar arası katılımla üretildiğini ve önümüze geldiğini biliyoruz.

Bu konuda medya çok önemli, üniversiteler çok önemli ama en önemlisi eğitim.
Dolayısı ile tüm dünyanın çok kültürlü bir eğitim düzenine geçmesi lazım.

Aile ve kadın – 4
Kadınların annelik rollerinin dışındaki uğraşları ve aile ilişkilerine etkisi
Seda Haran
Uzman Psikolog

Yayından:
Kadın, bir bütün olarak ele alındığında pek çok farklı özelliği içinde barındırabiliyor.
Bu özelliklerden elde ettiği olumlu şeyleri kendi hayatına aktarıyor, olumsuzlukları çözmeye çalışıyor.
Aslında zorlu bir süreç bu.
Burada önemli olan kadının önce birey olma rolü.
Annelik rolü dışında o bir birey, o bir insan.
Bizler onunda üzülebileceğini, korunması gerektiğini, onunda zorlukları sıkıntıları olabileceğini kabul etmemiz lazım.
Kadın kendini değerli hissetmeli, kendini güvende hissetmeli, kendine güvenmeli.
Ayrıca kendi yetenek ve becerilerinin farkında olmalı ve bunları geliştirmek içinde ona fırsatlar tanınmalı.

Nelerden hoşlanıyoruz buna bakmamız gerek.
Hoşlandığımız şeylerin hayatımızda ne kadar olduğuna bakmamız gerek.
Yeteneklerimizi ne kadar kullandığımıza bakmamız gerek.
 İstediğimizi yapabiliyor muyuz, hedeflerimize erişebiliyor muyuz bunlara bakmamız gerek.

Yurt dışında ki kadınlarımız bir kısmı zamanını çok çalışarak geçiriyor, vardiyalı işlerde çalışıyor.
Çalışmayanlar da daha çok evde çocuğunun eşinin gelmesini bekleyen, ev işlerini yapan veya camilerde ki kurslara katılan, daha çok ibadet yapan bir halde oluyorlar.
Bunların hepsinin bir yeri ve önemi var, ibadet tabi ki yapsınlar ama bunun dışında kurslara gitsinler, eğitim alsınlar, dışarıdan okul bitirmeleri gerekiyorsa bitirsinler, kendilerine faydalı olacak işler yapsınlar.
Kadın kendini mutlu hissetmeli, yaşamı anlamlı bulmalı.
Benim hayatım anlamlı, ben çok değerliyim, bana verilmiş bu hayatı da en iyi şekilde geçireceğim diyebilmeli.


Yabancı ülke mahkemelrininin aldığı kararların Türkiye'de tanıması.
Av. Eyüp Sabri Canbolat

Yayından:
Bugün yurt dışında evlenen insanların Türkiye’de ki evliliklerinin bittiğini bildirmeleri yani tanıma davasını anlatacağız.
Türkiye’de görevli ve yetkili mahkeme denilen bir kavram var.
Görevli mahkeme aile mahkemeleridir, aile ile ilgili bir karar olduğu için.
Yetkili mahkeme ise kendisine karşı  tenfiz istenen kişinin Türkiye’de ki ikametgahı.
Bu çok hızlı sürecek bir dava değil.
Biz orda boşanmıştık, yıllar geçti, hemen bitirelim, altı üstü mahkeme de burada bu kararı tanıyacak diyebileceğimiz basit bir olay değil.

Çözüm; Önceden, evraklarının tamamının eksiksiz gelmiş olması lazım.
Orda ki mahkeme kararı ve mahkemenin geçerlilik kuralı olması gerek.
Bunun Türkiye’de tanıtılması ve Türkçe’ye tercüme edilmesi gerek.
Ayrıca dava açılırken dilekçelerin her iki tarafça da doğru düzgün, usule uygun hazırlanmış olması lazım.


Eyüp Sabri Canboılat'ı Dinle

21.11.2012

Dünya Hali - 21 Kasım Çarşamba

Almanya’da Türk Sivil Toplum Örgütlenmesi-4
Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu


Türk veliler arasında ilk örgütlenme örnekleri
Türk Veli Dernekleri ve federasyonunun oluşumu
Velilerin örgütlenme ihtiyacı
Örgütlenmenin güçlükleri
Velilerin örgütlenmesinin Türk öğrencileri ve velileri açısından anlamı
Sivil toplum örgütlerinin demokratik katılımdaki yeri
Alman eğitim kurumlarıyla ilişkiler
Almanya’da Türk çocuklarının eğitimindeki temel sorunları
Son dönemde Federasyonun işlevi, projeleri

Dr. Ertekin Özcan
Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu Onursal Başkanı







Hayri Öznarin
Almanya Türk Dernekleri Federasyonu
Genel Başkan Yardımcısı

Yayından:
1985 yılında Berlin Türk Veliler Birliğini kurduk.
Kuruluş amacımız artık burada kalıcı olduğumuzdan dolayı çocuklarımızın yuvalarda, okullarda ve anneleriyle babalarıyla olan ilişkilerde daha iyi bir konuma gelmelerini sağlamak.
Onun dışında ana dilin okul yaşamında hak ettiği yeri almasına katkıda bulunmak.

Velilerimizin duyarsız kalması, velilerimiz okul aile birliklerinde yer almaması bizim görevlerimizi arttırmıştır.
Çocukların eğitim alma durumu, çocukların Alman çocuklarıyla eşit haklara sahip olması için yaptığımız çalışmalar var.

Almanya da ki öğretmenler de artık ana dilin önemine değinmeye başladı.
Ana dilini bilmeyen çocuğun kesinlikle ikinci üçüncü dili öğrenmesinin zor olduğunu yıllarca bilim adamları ile anlatsak da kabul ettirememiştik.
Şimdi de bu yönde büyük çalışmalar yapmak zorundayız.


Şuan da yapmış olduğumuz 2 proje var.
Projemizin bir tanesi bize üye olan veliler birliklerinin, vb. derneklerin gelişmesini sağlamak.
Nasıl verimli ve tesirli olabilirler, bir yönetim kurulu nasıl çalışır, bunun dilekçelerini ve proje konseptlerini yazabilmeleri için bizim elemanlarımız Almanya çapında bölge bölge gezerek bunların çalışmalarını yapmaktadırlar.

2. Projemiz de ise, Velilerimizi nasıl mobilize edebiliriz, velilerimizin eğitime nasıl katkısını sağlarız,  velilerimizi çocukları hakkında, kendileri hakkında nasıl daha fazla aydınlatabiliriz diye çalışıyoruz.

Veli denilen şey bizde anne baba olarak adlandırılıyor fakat anne baba dışında, amca teyze dayı da veli olabilir, sınırlandırmamak gerekiyor.

Eğitim düzeyi düşük olanlar tamamen kendilerini bu federasyona bırakıyorlar, ne yaparsanız yapın biz sizin arkanızdayız şeklinde.
Eğitim düzeyi yüksek olan velilerimiz ise aynı şekilde ben çocuğumu zaten en iyi yere verdim sormama sorgulamama gerek yok diye uzak duruyorlar.

Öğretmenlerimizle biz çocuklarımız üzerine gelecekte beraber neler yapabiliriz, kültürlerini nasıl geliştirebiliriz diye sürekli konuşuyoruz.
Zamanın da öğretmen olmuş arkadaşlarımız var ancak bulundukları okulda eğitim almamışlar.
Biz bunları bölgede ki dernekler olarak konferanslar vererek, bilir kişileri çağırarak, bu alanı iyi tanıyan öğretmenleri çağırarak gideriyoruz.




 Ertekin Özcan, Hayri Öznarin, Levent Ünsaldı ve Cem Babadoğan'ı dinle 1. Bölüm Süre: 17'50"

 Ertekin Özcan, Hayri Öznarin, Levent Ünsaldı ve Cem Babadoğan'ı dinle 2. Bölüm Süre: 28'

Yrd. Doç. Dr. Cem Babadoğan
Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Fakültesi
Eğitim Programları Bölümü
Öğretim Üyesi

Doç Dr. Levent ÜNSALDI
Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Sosyoloji Bölümü
Öğretim Üyesi

19.11.2012

Dünya Hali - 19 Kasım 2012

Möln kurbanları: 
 (Soldan) Yeliz Arslan, Ayşe Yılmaz ve Bahide Arslan.
Mölln’den bugüne Almanya’da ırkçılık








ALMANYA’nın Mölln kentinde 23 Kasım 1992’de ırkçı vahşete kurban giden Bahide Arslan, Yeliz Arslan (10) ve Ayşe Yılmaz (14), katledilişlerinin 20’nci yılı nedeniyle bir hafta sürecek etkinlikler dizisiyle anılıyor
Mölln vahşetinin arkasında yatan sebepler neler?
NSU cinayetleri Mölln ve Solingen’in devamı mı?
Almanya’da ırkçılık ve yabancı düşmanlığına zemin hazırlayan kurumsal bir yapı mı var?
Yeni Mölln vahşetlerinin yaşanmaması için neler yapmak gerekiyor?
Toplumun duyarlılığını arttırmak için neler yapmak gerekiyor?








Devrim Öztürk
T.C. Hamburg Başkonsolosu


Yayından:
"23 Kasım 1992 Pazar günü akşam saatlerinde 2 Alman 2 binaya Molotof kokteyli atarak bu binaları kundakladılar.
Bu binaların birinde yaşayan Arslan ailesinden ikisi çok genç olmak üzere üç vatandaşımız vefat etti.
Bu olay gerçekleştirilen ilk yabancı düşmanlı motifli kudaklama eylemi olarak tarihe geçiyor.
Eylemi gerçekleştirenler olayın ardından yakalandılar ama şuan aramızda olduklarını biliyoruz.
Cezaları bittikten sora geri serbest bırakıldılar.

Yaşanılan saldırılara ihmalkarlık demek zor olur.
Solingen saldırısında 5 vatandaşımızı noting sahasında 9 vatandaşımız hayatını kaybetti ancak bu saldırının ırkçı olduğu ortaya çıkmadı, bu konuda açıklama da yapılmadı.
Biz inanıyoruz ki Almanya demokratik bir ülke olarak bu suçluları ve bütün bağlantıları kısa sürede ortaya çıkaracaktır.

Her sene anma törenleri yapılıyor ama bu yıl 20. Yıl olması sebebi ile daha kapsamlı, yerel makamlarla iş birliği halinde bir program hazırlandı.
Türk sivil toplum kuruluşları dışında alman sivil toplum kuruluşları da bu hazırlıklara aktif şekilde katıldılar.
12 Kasım’da çeşitli etkinliklerle kutlamalar başladı ancak asıl etkinlik yıl dönümü olan 23 Kasım Cuma günü olacak.

Bu olayların tekrarlanmaması için her şeyde olduğu gibi anahtar eğitim.

Bütün olayların tümüyle aydınlatılması suçluların cezalandırılması birinci beklentimiz.
Gerçeklerin ortaya çıkması en büyük temennimiz.

Toplumun duyarlılığına artırmak için birlik ve beraberlik içerisinde olmamız gerekiyor.
Sivil toplum örgütleri birlik içerisinde olmalı.
Toplumumuz  bu konuda ki hassasiyetlerini her zaman paylaşmalarnı, göstermelerini, en yüksel seviyede katılmalarını bekliyoruz.''


Mete Atay
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı



"Almanya’nın göç tarihinde bu mölln olaylarının ayrı yeri ve önemi vardır.
Bu ırkçı saldırıda 3 vatandaşımız yakılarak öldürülmüş, çok vatandaşımızda yaralanmıştı.
Her yıl bu olay yeniden gündeme getiriliyor.
Bu yıl 20. Yıl olmasından dolayı daha farklı ve anlamlı kutlamalar oluyor.
Bu kutlamalara sıcak bakılmıyor olabilir ama bizim amacımız suçlu aramak, birilerini suçlamak, yaralarını deşmek değil, bu tür olayların tekrar yaşanmaması için anıyoruz.

Irkçılık ve yabancı düşmanlığına zemin hazırlayanlar maalesef ki var.
Geçen yıl Almanya’nın en büyük gazetelerinden biri, 1990 yılından bu yana Almanya da 183 kişinin bu ırkçı saldırılar sonucunda öldürüldüğünü açıkladı ki bunların da 50’ye yakını resmi olarak kabul görüyor.
Bu rakamlar çok büyük.
Bu Almanya’nın gündeminde büyük tehlike olarak düşünülmeli ve bunların tedbirleri alınmalı.

Almanya Toplumu bu tür olayları şiddetle nefretle kınıyor, toplantılara yürüyüşlere protesto gösterilerine Türklerden daha fazla katılıyorlar.
Türklerden daha duyarlı Almanların olduğunu da bilmemiz gerekiyor.
Bu da Almanyada ki büyük çoğunluğun ırkçı her türlü saldırıya karşı olduğunu gösteriyor.

Bu olaylarının tekrarlanmaması için hem yetkililer hem politikacılar çok çaba gösteriyorlar.
Öğretmen arkadaşlarımız öğrencilerine bu olayların iğrenç ve kötü olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Yeni yasalar çıktı ama yasanın çıkması yetmiyor.
Ayrımcılıktan etkilenen grup ve kişileri temsil eden örgütlere de sorumluluk vermek gerekiyor.
Bu konu da bir birim oluşturulmalı.

Almanya’da Öğretmenler Günü
Öğretmenlerin genel sorunları
Dikkat çekilecek konular
Kimler katılıyor

Şükrü Akarsu
KRV Öğretmenler Derneği Başkanı

Yayından:
"1 Aralık Günü 5 yıldızlı bir otelde öğretmenler gününü kutlayacağız.
5 yıldızlı otel seçtik ki öğretmenlerimizin seviyesine uygun eğitim seviyesine uygun üst düzey bir yerde kutlayalım.
Programımıza Eğitim bakanı, Köln baş konsosumuz, temsilciler,  Türk millet vekilleri ve öğretmen arkadaşlarımız katılacak.

Bu sene hafta sonuna denk geldiği için öğretmenler gününü 24 Kasım’da, gününde kutluyoruz.
Önceleri hafta içine denk geliyordu, ya bir hafta erken ya da bir hafta geç kutlamak zorunda kalıyorduk.
Öğretmenler gününün Almanya da çok büyük bir önemi var.
Öğretmenler günü aynı zamanda öğretmenlerin birlik günü olarak kutlanıyor.
Bu tür etkinliklerde birleştiğimiz bütünleştiğimizi ve o gün eğlendiğimizi görüyorum.
Öğretmen arkadaşlarımız dışında öğretmen dostlarına da davetiyeler gönderiyoruz, onlarında katılımıyla kutlama bir şölen havasına dönüyor.

Öğretmen arkadaşlarımızın sorunları kangren olmuş yara aslında. 40 yıldır aynı sorunları yaşıyoruz.
Sorunların ana temeli gerek Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin gerek Almanya Hükümeti’nin öğretmen arkadaşlara gereken önemi vermemeleri diyebilirim.
Burada ki öğretmen arkadaşlarımız Türkçe dersleri bir okulda 2-3 saat verildiği için haftada 5-6 okul dolaştırılıyor. Her gün başka bir okula gönderiliyor.
Ödeme koşulları da Alman öğretmenlere göre oldukça düşük.

Öğretmen yetiştiren okulların sayısı yeterli değil ama asıl mesele öğretmen ihtiyacı duyan Türk halkı,  burada ki işçilerimizin çocuklarının dil bilincine erişmesi.
İşçilerimiz çocuklarımız ana dil dersini istemeliler, önemini kavramalılar.
Halkımız benim çocuğum Türkçe dersi görecek demeli.
Bunu dersek ancak öğretmen yetiştiren kurumları genişletebiliriz.
Devlette buna bir reaksiyon gösterebilir, evet Türkçe öğretmeni eksik diyebilir ancak hiç ses yok ortada.

Türk öğretmenin kendi kişisel sorunu olarak belki Alman öğretmen ile Türk öğretmen arasında ki maaş farkı olabilir ama, Türk öğretmeninin esas sorunu, Türkçe derslerine ilginin azalması ve Türkçe derslerine katılım sayısının düşmüş olmasıdır.
Son 2-3 yıl dışında öğretmen atamaları tamamen durdurulmuş, atama yapılmamıştı.
Türkçe öğretmeninin en büyük sıkıntılarından biri de Türkçe’ye karşı yapılan haksızlık Türkçe’yi yasaklamaları, Türkçe’nin hala laik olduğu yerde bulunamamasıdır.
Her ne kadar son yıllarda iyileşme söz konusu olsa da henüz beklenen istenen seviyede değil.

Almanya‘da yaşayan öğretmenlerin sorunları önemli ama asıl önemli olan Almanya’da yaşayan Türklerin dil sorunu. Eğitim sorunu.
Bu konu da bir şeyler yapılmalı, bu konu ciddiye alınmalı.
Gelecek nesillere duyarlılığı arttırmak için devlet, kendi halkının dil bilincinin artmasını, dil bilgisini, politika edinmeli.

Sorunların çözülmesi için yıllardır çaba gösteriliyor ancak örgütlenme konusunda türk toplumu biraz daha mesafe katetmeli.
Örgüt sayısından çok örgütlerde ki aktif kişilerin sayısı artması gerekiyor.
Türk hükümetleri bu konuda bir devlet politikası olarak yurt dışında ki vatandaşlarını bilinçlendirmesi gerekiyor.
Eğitim bir bütün olarak ele alındığında sorunlar daha kolay ve daha çabuk çözülecektir.
Türk veliler eğer bilinçle inatla ısrarla kendi haklarını arar kendi isteklerini yetkililere bildirirse, sorunu çözmek çok daha kolay olur.'' 


Şükrü Akarsu ve Mete Atay'ı dinle
Diğer haberler:

Hürriyet 
15 Kasım 2012 - / Kemal DOĞAN / MÖLLN

16.11.2012

Dünya Hali - 16 kasım 2012

21. yüzyılda yerleşikler ve göçmenlerin uyum meselesi-3

Dr. A. Atilla Doğan
Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi 

Yerleşik ne kadar yerleşik, göçmen ne kadar göçmen?
Her yer değiştiren göçmen midir?
Yerleşik ya da kalıcı olmanın şartları nedir?
Göçmenlerin uyum sağlama ölçütleri nedir nelere bakılmalıdır?

‘’Göçmen, farklı bir ülkeden gelmiş, sonra geldiği o ülkede kalmaya karar vermiş kişilerdir.
Türkiye’nin dışında yaşayan herkese, önceleri gurbetçi daha sonra Almancı ve şimdi de Avrupalı deniliyor.
Türkiye’de yaşayanlar gurbetçi tanımını kullanıyor.
Avrupa’da yaşayan gurbetçiler artık gurbetçi tanımını kabul etmiyor, Almancı tanımını hiç kabul etmiyor, biz Avrupalı Türkleriz diyorlar.
Hepimiz bir gün bir yere göçme durumunda kalabiliriz, ya zorunlu ya isteğe bağlı ya da geçici olarak.
Ülkemizde gördüğümüz yerli olmayan geçici veya kalıcı gelmiş kişilere samimi duygularla bakmakta yarar var.
Çünkü belki bir gün sizlerde başka bir yere gideceksiniz.
Savaş şartları, doğa felaketleri insanların bir yerden başka bir yere göçmesine neden oluyor.
Bu durumda olanlara daha çok sahip çıkmak, destek olmak gerekir.
Gittiğiniz ülkede eğitim seviyeniz ne kadar yüksekse, o ülkenin dilini ne kadar çok iyi biliyorsanız o kadar hoş geldiniz deniliyor.
İsteğe bağlı göçlerde ekonomik yeterlilik, sosyal çevre şartları, sizi kabul edecek ülkenin değerlendirme kriterleri içerisinde yer alıyor.
Zorunlu göçlerde ise kendinizi iyi geliştirirseniz gittiğiniz yerde kalıcı olabilir, kalıcı olduğunuz yerde de sizi kendi toplumuyla bir arada yaşama konusunda destekleyen rakamların sayısı artabilir.’’

Atilla Doğan'ı dinle 

Aile ve kadın - 3
Kadına yönelik şiddet ve kadın üzerindeki psikolojik etkileri
Seda Haran
Uzman Psikolog

Yurt dışında ki kadınlarımız da şiddete uğruyor.
Şiddet evrensel bir şey.
Üniversite mezunu olan, ekonomik durumu iyi olan kadınlarımız da şiddete maruz kalabiliyor.
Toplumumuz da kocasıdır döverde severde diye bir yaklaşım var biliyorsunuz ki.
Bir kez şiddet başlamışsa bu artarak devam ediyor.
Çağdaş yaşamda kadına şiddetin olmaması gerekiyor, bu yüzden bilinçlenmek çok önemli.
Şiddetle ilgili medyada verilen haberler son derece önemlidir ve dikkatli olunması gereklidir.
Atılan manşetler özendirici ya da şiddet bir çözüm gibi gösterilmemeli.
Şiddete uğrayan kadın psikolojik olarak kendini çok kötü ve mutsuz hissediyor.
Eşi eve geldiğinde çok gergin, sürekli onun isteklerini yapmaya çalışan bir kadın görüyoruz.
Kendi sorunlarıyla başa çıkamayan, kendini yalnız hisseden kadının zamanla tahammülü azalıyor ve eşine olan öfkesini çocuğuna yöneltebiliyor.
Şiddet gören kadın kendini kötü hissediyor sürekli hastahanelere gidiyor. Anti depresanlar kullanıyor ancak evin içinde ki şiddet bitmedikçe ne bunların faydası olabilir nede kendini iyi hissedebilir.
Kendini değerli hissedemez, kendini o ailenin bir parçası olarak göremez.
Kocamdır döverde severde yaklaşımını kadın kesinlikle terk etmeli.
Şiddet şiddeti doğuruyor ve daha sonra sürekli artarak devam ediyor.
Bir çok yasa değişti ben biraz daha bilinçlendiğimizi düşünüyorum ama bunun yurt dışında uygulanabilirliği çok önemli.
Bu benim kocamdır, evim yok, işim yok, dil bilmiyorum nereye gideceğim diye düşünülüyor ve o zaman şiddeti önlemekdaha da zor oluyor.
Bu yüzden erkeklerin de bilinçlenmesi çok önemli.
Kadınlar kesinlikle şiddeti içtenselleştirmesinler, bu konuda profesyonellerden yardım alsınlar, anlatsınlar.
Ailedeki şiddeti önlemek için neler yapılabilir bilgi edinsinler.


Seda Haran'ı dinle



Vekaletnameler ve hukuki işlemler-2
Av. Sabri Canbolat

‘’Hayatta her işe kendimizin yetişmesi, her işi kendimizin anlaması ne yazık ki pek mümkün değil.
Bu yüzden bi çok yerde vekillik veriyoruz.
Örneğin araba alıyoruz, satış danışmanına vekillik veriyoruz onlar da bizim adımıza arabanın satışını yapıyor, plakasını çıkartıyor, arada ki firma olarak o tüm işleri hallediyor.
Tapuda emlakta ve bir çok yerde de aynı şeyler geçerli.
Vekalet hayatınız boyunca biriktiğiniz her şeyi bir imza karşılığında kaybetmenize neden olabilir.
Yanlış yönlendirmeler, eksik bilgilendirmeler sonucu atılan imzalar bir çok sıkıntı doğuyor.
Vekalet noterden verilir aynı şekilde -aynı noter olması şart değil- noterden alınır.
Vekil tayin edilen kişi, vekil olduğu tarihten itiraben istifa etse bile 15 gün boyunca işlemler sonuçlanıncaya dek görevine devam etmek zorundadır.
Vekaletler hakkında söyleyebileceğim en büyük yanlış okumadan imza atılmasıdır.
Sonuçtu evinizi arabanızı paranızı bir kişiye teslim ediyosunuz. Okuyun, anlamadığınız kısmı da notere sorun.
Vekalet almak vermek çok ciddi bir iş.
Mutlaka vekalet dosyasının sureti ve kopyası saklayın.’’


Av. Sabri Canbolat'ı dinle

İletişim Bilgileri

İletişim Bilgilerimiz:
@
E-posta adresimiz:
 dh@trt.net.tr


)
Telefonlarımız:
Yayın saatlerinde (Pzt, Çrş. Cuma Türkieye Saatiyle 14.05-14.55)
+90-312-463 34 19
veya
+90-312-463 34 21
Mesai saatleri İçinde: 
+90-312-463 31 59 
Ê
Faks numaramız:
+90-312-463 32 84 

*
Posta adresimiz:
Dünya Hali Programı, 
TRT Dış Yayınlar Dairesi Başkanlığı 
Türkçe Yayınlar Müdürlüğü, 
TRT Sitesi, OR-AN, Çankaya, 
06450 Ankara, Türkiye  

15.11.2012

Blue Card

Almanya'dan 
kalifiye elemanlara yeni "Blue Card"

Anerkennung in Deutschland

Yabancı öğrenciler, mezunlar ve akademisyenler için yeni olanaklar: Almanya yüksek vasıflı yabancı elemanlara Almanya'da kalmayı kolaylaştırıyor. 

Yabancı üniversite öğrencileri öğrenimleri sırasında şimdiye kadar geçerli olan yılda 90 gün yerine 120 gün çalışma hakkına sahip olacaklar ve mezuniyetlerinden sonra da, şimdiye kadar ki 12 ay yerine 18 ay Almanya'da kalıp yüksek nitelikli bir iş arama olanağı edinecekler. 

Yeniliklerden biri de, iki yılın ardından süresiz oturum izni alabilmeleri. Yabancı üniversite mezunları ve akademisyenler için, iş aramak üzere özel statüde bir oturma iznini altı aya kadar verme düzenlemesi de getirilmek isteniyor. 

Ayrıca 'Blue Card' yurt dışından mezunlara ve akademisyenlere dört yıla kadar Almanya'da çalışma olanağı getiriyor. Bunun için ön koşul, yılda asgari 44.800 Avroluk gelir getiren bir iş sözleşmesi yapmış olmak. Özellikle eleman ihtiyacı bulunan fen bilimleri, matematik, mühendislik, hekimlik ve bilgi teknolojileri gibi alanlarda bu miktar 35.000 Avro düzeyinde. 

'Blue Card' sahipleri iki yılın ardından Almanya'da süresiz kalma hakkını edinebilecekler. Almanya'da çalışmayı düşünen aile üyeleri için de kolaylıklar öngörülüyor.

Kaynak:Almanya'nın Türkiye'deki Temsilciliklerinin Haber Bülteni KASIM-01-2012

Almanya'da mesleki tanınma ile ilgili daha geniş bilgi için tıklayın:





14.11.2012

Dünya Hali - 14 Kasım 2012

Almanya’da Türk Sivil Toplum Örgütlenmesi-3
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu
Türk öğretmenler arasında ilk örgütlenme örnekleri ve Türk Öğretmen Dernekleri ve federasyonunun oluşumu
Öğretmenler örgütlenme ihtiyacı
Örgütlenmenin güçlükleri
Öğretmenlerin örgütlenmesinin Türk öğrencileri ve velileri açısından anlamı
Sivil toplum örgütlerinin demokratik katılımdaki yeri
Alman eğitim kurumlarıyla ilişkiler
Almanya’da Türk çocuklarının eğitimindeki temel sorunlar
Son dönemde Federasyonun işlevi

Mete Atay
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı

Yücel TUNA
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Başkanı


Doç Dr. Levent ÜNSALDI
Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Sosyoloji Bölümü
Öğretim Üyesi


Yücel Tuna, Mete Atay, Levent Ünsaldı'yı dinle  Süre: 25'25"


Yücel Tuna ve Levent Ünsaldı'yı dinle Süre: 20'52"


Yayından:
‘’Almanya Türk Öğretmen Dernekleri  Federasyonu  12 Eylül 1999 yılında sorunlardan kaynaklanan bir gereksinim sonucu ortaya çıktı.
Yaklaşık 2 yıl süren bir tüzük çalışması sonucu bu örgüt hayata geçirildi.
1990 yılında kendi çabamızla kendi olanaklarımızla yürüttüğümüz işi öğretmen arkadaşlarımızla konuşup bir federasyon bi çatı altında toplayalım diye konuştuk.
Türkçe dersleri bazı okullarda yasaklanmaya başlanmıştı buda bizim o zaman ki çalışmalarımızı kamçıladı ve bizde çalışmalarımızı yoğunlaştırıp eğitim emekçisi  arkadaşlarla beraber  federasyonu kurmuş olduk .

90’lı yıllardan başlayarak ana dili derslerine olumsuz yaklaşılmaya başlandı ve  hatta bazı okullarda tenefüste bile Türkçe konuşmanın yasaklandığı okullar oldu.
Biz bunu basın yolu ile komuoyuna ilettik, olumlu tepkiler aldık.
Öğretmen kadrolarında büyük bir eksilme var. Yerine öğretmen atamaları yapılmıyor.
Büyük bir anti propaganda yapılarak ana dilinin almanca öğreniminde okul  başarısında malesef olumsuz bir rolü olduğu üzerinde duruluyor.
Biz bunun içinde çabalıyoruz.

Biz federasyon olarak ana dilde eğitim demiyoruz, ana dili eğitimi diyoruz.
Çünkü ana dilde eğitim dediğimizde o ülkenin potikasını da ilgilendiriyor.
Evet herkes ana dilini öğrenmeli ama ana dilde eğitim farklı bir şey.
Türkçe öğretiminin her  yerde kabul gören bir statüye kavuşması çok önemli, aynı şeyleri öğretebilmek çok önemli, ortak bir program ve plan hazırlamak heralde bundan sonraki amaçlarımızdan biri olacaktır.
Eğitimin vazgeçilmez bir ayağı da velilerdir. Almanya’da Türk Veli Dernekleri Federasyonu var  ve birlikte bir çok çalışmaya imza atıyoruz.
Bizim eğitimde karşılaştığımız sorunları, öğrenci ve  okul idaresinden kaynaklanan sorunları veli dernekleriyle paylaşıyor onların yaptırım gücünden faydalanıyoruz.
Göçmenlik sürecinde yeni bir noktaya geldik artık.
Türk insanı dönecek diye planlanırken artık kalıcı bir pozisyona geldi.
Bu nedenle kültürümüzün ana dilimizin kaybolmaması adına 8 öğretmen örgütünü 11 öğretmen örgütüne yükselttik.
Onun dışında bize bağlı örgütlerle birlikte ana dilinin önemi kültürün önemi üzerinde hafta sonu çalışmalarımız seminerlerimiz, konferanslarımız oluyor.’’

12.11.2012

Dünya Hali - 12 Kasım 2012


50 Yıl 50 İnsan

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından "Almanya'ya Göçün 50.Yılı" münasebetiyle hazırlanan "50 Yıl 50 İnsan" kitabı, Almanya'ya göç etmiş vatandaşlarımızın hayatından ilginç kesitler sunuyor.
Murat Gürbüz

Murat GÜRBÜZ
Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı
Yurtdışı Vatandaşlar Dairesi Başkanı

Yayından:
"Kitapta konu edilen kişilere 5 soru sorduk. Kendilerini tanıtmalarını, hayatlarındaki kırılmaları, Almanya'daki Türk kökenli nisanların gelecekte kendilerini nerede gördüğünü sorduk. 
Kitapta çok farklı simalar, kişilikler var.     
Ortak payda başarıları.
Farklı kuşaklardan insanlar var.
Bu çok önemli. Nesiller arasında çok büyük farklar var.
Ardana geçen 50 yılda insanlarımız büyük başarılara imza attılar. Bu anlamda çok olumlu tepkiler aldık. 
50 Yıl etkinliklerinin sadece Türklerle değil Almanyarla birlikte yapılmasına çok önem verdik.
Temsili tren, ardından gerçek Trenler Almanya'ya gitti.
Ardından Almanya'da Ekim ayında çok büyük bir sempozyum gerçekleştirdik.
İlk defa bir anket çalışması yaptırdık. Kapı ve girişlerde vatandaşlarımıza 40 gün süren bir çalışma yaptık. 65 soru sorduk, aynı zamanda sohbet etme imkanı bulduk. Bunu da bir kitap olarak yayınladık. Buradan çok önemli veriler elde ettik. 
50. Yıl logosu bir yarışmayla belirendi. 144 eser katıldı. İlk üçünü ödüllendirdik. Birincinin eserini etkinrliklerimizde kullandık. Logoyu yapan 21 yaşında bir genç arkadaşımızdı ve yarışmayı Türkiye'nin Sesi Radyosu'ndan duyup katılmıştı."

Neden YTB?
Yurtdışı Türklerle ilgili kurumlarımızın faaliyetleri vardı ancak tek bir çatı altında koordine edilme ihtiyacı vardı. 
Ülkelere özel çalışmalar yapıyoruz. Her ülke için ilgili arkadaşlarımız çalışma yapıyor.

 3. sayısın çıkardığımız Artı 90 adlı bir dergimiz var.

Daha fazlasını dinle: Murat Gürbüz_Mete Atay 1. Bölüm 

Daha fazlasını dinle: Murat Gürbüz_Mete Atay 2. Bölüm 
                                                           
Mete Atay
Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu Onursal Başkanı
 

Yayından:
"50 insana indirmekte muhakkak ki zorluklar yaşandı. Kitap çok çok önemli. Her kesimden, her dünyadan insanlar var.
Umarım 100 yılda 1000 insan yazıldığında da çok büyk başarıları konu eder.

Gelecekteki kuşaklara ışkı tutacak bir kaynak. En güzel şeylerden biri de iki dilli olması. Aynı zamanda Almanlar da bunu görmüş olacak.
Türk toplumun nasıl kabuk değiştirdiğini görmüş olacaklar. Bunun devlet eliyle yapılmış olmasının da önemi büyük.
Bunlar mutlaka yapılması gereken şeyler. 
Şimdiye kadar en büyük eksikliklerden biri yeterince kitap yayınlanmamasıydı. Çok şey yapıldı ancak kayda geçmedi.
Şimdiye kardar yurtdışındaki insanların sorunlarıyla ilgili projeler üretilmiyordu. Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları ili birlikte proje bazında çalışmalar başladı. Bu çok önemli."

Hamburg’ta edebiyat ve edebiyatı sevdirme uğraşı

Edebiyat atölyesi nasıl oluştu?
İşlevleri nelerdi?
Gençlerin edebi eserlere ve okumaya ilgisi nasıl arttırılabilir?
Neden yazıyoruz, neden okuyoruz?

Esma Arslan

Yayından:
‘’Hamburg edebiyat atölyesi 2010 yılında kuruldu.
2 yıldır da çok güzel etkinliklerle çalışmalar devam ediyor.
Düzenlenen etkinlikler arasında ilk etapta yazma sanatı geliyor.
Amacımız halkımıza, gençlerimize, çocuklarımıza yazmayı sevdirmek.

2010 yılında yazma ile başlayan çalışmalarımız, okuma kursları, Hamburg’lu yazarları ve çevresindeki yazarları tanıtma, yazdıkları eserleri piyasada tanıtma, ve düzenlenen çeşitli etkinliklerle devam etmekte.

Edebiyat Atölyesi’nin amacı konuşma haznemizi daha çok geliştirmekti ve öyle de oluyor.
Son çalışmalarımıza bakıldığında gençlerimizden çok ilgi var.
12-18-25 yaş arası gençlerimiz ana dilleri Almanca olmasına rağmen Türkçe okumaya hevesli olmaları ve gururla ben Türkçe okuyabiliyorum diye anlatmaları bizi çok mutlu ediyor ki zaten bu da amaçlarımızdan bir tanesiydi.

2013 yılında mayıs ayında geniş çaplı bir program planlıyoruz.

Kültür ve Sanatı bir arada toparlayabileceğimiz bir program olacak bu. Okur severler bizlere Facebook üzerinden Hamburg Edebiyat Atölyesi, mail adresi ve telefon yoluyla bize ulaşabiliyorlar.’’
Esma Arslan'ı dinle