26.12.2012

1950'li ve 1960'lı yıllarda ailemizin Noel âdetleri - Hartwig Mau

Bu sayfada yer alan metin 24 Aralık 2012'de TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu'nun Dünya Hali programına da konuk olan sayın Hartwig Mau'nun özel izniyle bize gönderildiği şekliyle yayınlanmaktadır. Konuşmasını dinlemek için :
   DİNLE: Hartwig Mau, Mete Atay (Süre: 18'28")
Yazan:
Hartwig Mau, Essen (Almanya)
Hartwig Mau


Noel âdetleri, genel açıdan, Türkiye’de Pagan dediğiniz, 
Hıristiyanlıktan önceki halkların âdetlerinin, Hıristiyanlığın kurduğu inançların ve kapitalist kâr avının birlikte etkili olduğu bir gelenekler karışımıdır. Onun rolü ve önemi Türkiye’deki Şeker Bayramına benziyor. Çünkü Noel günleri çok insanımız için, hiçbir dini inancına bağlı olmasa bile, hala en önemli ve bazen tek aile bayramı kalmıştır.


Ben, biraz varlıklı “orta direk” dediğiniz küçük-burjuva ve Protestan kilisesine bağlı bir ailenin çocuğuyum. Beş kardeştik (tek erkek ben). 5000 nüfuslu kasabamız ormana yakın ve sakin bir yerdi; biz çocukken Alman faşizminin, çöküşünde bütün Avrupa’da bırakmış olduğu korkunç ölü sayıları ve tahribatlardan pek haberdar değildik. Oysa bizim oralara yakın olan büyük Hamburg kenti 1943 senesinden itibaren koskocaman bir enkaz yığınına benzemişti - ta 1950‘li yılların sonuna kadar.


Bizim Noel âdetlerine gelince:

Advent”: Latince kelimedir; anlamı “geliş”. Kelimeyle hem İsa Mesih’in dünyaya gelişinin arifesi Noelden önceki dört pazar günü hem 1. Advent pazarı ile Noel bayramı arasındaki dönem kastediliyor. Dinine bağlı Hıristiyanlar için, tövbe edip günahından arındırma dönemidir. Dolayısıyla bizde 24 Aralık gününe kadar ne şeker veya tatlılar, ne Noel ağacı ne de hediye v.s. vardı.

Adventskranz”: Çam dallarından yapılan, üstüne dört tane mumun takıldığı süslü çelenktir. Bizde birinci Advent pazarından itibaren mumlardan biri, ikinci Advent pazarından iki, üçüncü Advent pazarından üç ve dördüncü pazarından itibaren her dört mumu yakılırdı.

Weihnachtskrippe”: İncil kitabında Luka havarinin anlattığı, İsa’nın ahırda doğ­ması hikayesini canlandıran bir boyanmış figürler takımıdır. Noel ağacının önünde yerleştirilir; figürler Yusuf ve Meryem, yemlik içinde çocuk İsa, çobanlar, melekler, bir de “Üç Kutsal Kral” adı verilen müneccimler. Birçok Weihnachtskrippe takımları ahşaptan, bizimki ise keramiktendi. Noel gününden önce koyulurdu hatırladığım kadarıyla.

Adventskalender”: 1 Aralık gününden 24 Aralık gününe kadar her gün sürpriz olsun diye yeni bir parçası açılan bir takvimdir. Günümüzde çoğu 24 tane çikolatalı figürle doludur ama, annem Hıristiyan dinine çok bağlı olduğu için, bizim takvim­de İncil kitabına uygun olarak İsa’nın doğum öncesini ve sonrasını anlatan birer birer 24 tane küçücük resim vardı. Her resmin kapağı takvimin tümünü kaplayan büyük bir resmin unsuruydu. En büyük kapıyla açılan 24 Aralık parçası, takvimin ortadaydı, İsa’nın ahırda doğuşunu gösterdi.

Weihnachtsmusik”: Advent haftaları boyunca ve özellikle “Advent” hafta son­larında ailecek müzik yapardık. Genelde Advent ve sonra Noel günleriyle ilgili koraller, bir de Almanlarda tanınmış Noel şarkı ve ilahilerini söylerdik. Çocukluğumda anneannem, 1950‘li yılların sonunda ise ben piyano ile eşlik ederdi; bazen de çok sesli koro olarak “a capella”, yani eşlik olmadan, veya enstrüman eşliğiyle söylerdik. İlahilerde de bir ayrım yapardık: İsa’nın doğdunu anlatan ilahileri değil sadece gelişini bekleme sevincini dile getiren ilahileri söyler­dik.

Weihnachtsbäckerei”: Aralık ayı başında annem bizimle bol bol fındık rengi Noel bisküvileri pişirirdi. Bisküviler hilâl, tavşan, yıldız, değirmen, ağaç ve bir dizi başka figürler olarak şekillendirilmiş. Fakat bugünkü “Spekulatius” gibi değil­di; yüzeyleri düz, yani kabartmasızdı. Enfes kokuları bütün evimizde günlerce dolaşıp dururdu. Fakat “Al ye” diye bir şey yok. Bisküviler büyük kutuya konulur saklanırdı. Sırf kırıntıları atıştırabildik. Annem ayrıca bazen “Lebkuchenkekse” dediğimiz, bal ve baharatla yapılan, üzerlerine renkli bir şeker kaplama sürülen bis­küviler de yapardı.

Transparente”: Günümüzde “Windlicht” dedikleri şeyler de vardı. Masalara para­van gibi dik konulan siyah kartonların arkasında mum yanardı; bu kartonlardan Noel’le ilgili figür veya sahneler kesilip çıkarılmış, boşlukları da arkadan renkli şeffaf kâğıtlarla kapanmış. Çok evde yapılmış el işiydi. Yani şu “Scherenschnitt” denilen ustalıklı kağıt kesme eserlerinden daha kabaydı tabii ki. Bazıları da pençelere asılırdı.

Nikolaustag”: Noel Baba gününde, üç ayrı âdet bir araya gelir. Bir yandan 4.
yüzyılda Anadolu’da yaşayan Myra (günümüzün Demre) kasabası piskoposu Aziz Nicholaos’u anma günüdür. Protestan kilisesi onun yerine aynı “Christkind”, yani İsa çocuğun melek gibi gelişini anma gününü yerleştirmeye çalıştı. Özellikle hem Katolik hem Protestan yörelerinde aynı zamanda şımarık çocukları “Rute” denilen bir dal demetiyle caydıran, uslu çocuklara hediye dolu çuvalından çikolata ve şeker dağıtan “Knecht Ruprecht” figürü canlandırırdı. Bizim evimize ise “Knecht Ruprecht” gelmezdi; bizler, Nikolaus gününün arifesinde odalarımızın önüne birer ayakkabımızı koyardık da, sabahta uyandığımızda her ayakkabı çikolata ve şeker doluydu. Yetişkinler de, “Knecht Ruprecht gecede bizim buradan geçerken evimize bacasına tatlılar atmış; onlar da ayakkabılarınıza düşmüş” diye söylerdi.

Ailemizde, sanıyorum tüm kasabamızda bile, şu Noel Baba kıyafetindeki “Weihnachtsmann  diye bir şey neredeyse yoktu. Amerikanlar ona “Santa Claus” adını vermişlerdir. Bu da tuhaf bir dil karışımıdır: Türkçesi Aziz olan “Santa” kelimesi İspanyolca, “Claus” da “Nikolaus”un bir kısaltması ve Almancadır. Bu isim kasıtlı olarak kurulmamıştır; Felemenkçe “Sinterklaas” adının (Aziz Nikolaos) bozul­masıdır aslında. Özellikle ABD’de kapitalizmin gelişmesiyle paralel olarak, Noel Baba figürü reklam kampanyalarında kullanılmaya başlanmıştır. Bunların en ünlü kampanyası, Coca Cola şirketinin 1930’lu yıllarda yürüttüğü kampanyadır. 

Sonra dört gözle beklemeye başlardık, hediye olarak ne alacağız diye. Bir de “Heiligabend” bayramının hem mehabetli hem rahat ve keyif veren havası bizi mutlu ederdi. O üç buçuk hafta sırasında özellikle annebabamız için hediye hazırlar­dık; yani resim çizer, el işi yapar, renkli elyafla bardak altlığı vb. şeyler, kıl teste­reyle ahşaptan yararlı veya süs olarak kullanılabilecek bir şey yapardık.

Annebabam bazı senelerde Noel günleri öncesinde yalnız yaşayan insanlardan birini birkaç günlük bizde kalmaya davet ederlerdi. Örneğin iki üç Noel mevsiminde Hamburg’ta tıp fakültesinde okuyan Kahire doğumlu bir öğrenciyi davet etmişler. Aramızda ağabeyimiz gibi kaldı, yaptıklarımız ne varsa o da katıldı.

Weihnachtsmärchen”: Geleneksel olarak Noelden önce veya sonra Hamburg Kent Tiyatrosu “Schauspielhaus” Grimm Kardeşler’in ünlü masallarından birinin oyun olarak temsiline giderdik. Onlardan özellikle “Der Froschkönig” (Kurbağa Prens) temsilinin ürkütücü ilk sahnesi o kadar beni o kadar etkiledi ki haftalardır ya rüya­da gördüm ya da hiç uyuyamadım; hala hatıramdadır. Bir senede annem benimle, bombalamalar sonucu adece harabeye dönüşmüş Devlet Operasının (Hamburgische Staatsoper) yeniden inşaasından sonraki ilk Aralık ayında (1955’te), Engelbert Humberdinck’in bestelediği ünlü “Hänsel und Gretel” adlı masal operasının temsilini izledik. O da hiç unutamadığım bir olaydı. Ama sahnede hangi oyun gösterilirse gösterilirsin son sahnesine her zaman ek olarak Noel Baba gelip, temsile oyuncu olarak katılan çocuklara hediye verirdi, oyunu izleyen çocuklar için de tatlı bir konuşma yapardı.

Heiligabend”: Bu “Kutsal Noel Arifesi”, bizde en önemli Noel günüydü. Sabah­leyin oturma odası kilitli kalırdı, akşam saatlerine kadar girmek yoktu. Annebabamın o sabahta yaptığı en önemli şey, Noel ağacını koyup süslemek, Noel akşamı için her şey süsleyip hazırlamaktı. Bu işlere çocuk olarak katılmak yasaktı, her şey sürpriz olsun diye.

Weihnachtsbaum / Christbaum“: Noel ağacına çok kere “çam ağacı” denir
ama, aslında çam değil, Ladin cinsindendir. Bizimkiler en az 2 m boyluydu. En önemli şey: gövdesi kesinkes dimdik, dalları bol ve şekli düzgün koni, yani ikiz­kenar üçgen gibi olacaktı. Babam, güzel duran bir çamı bulamayınca çok üzülürdü. Oturma odasına getirilirdi, tepeden en aşağısına kadar bol bol süslenirdi. Tepesine parlak bir yıldız takılırdı. Dallarına,
•     Lametta  dediğimiz, gümüş gibi parlayan ince ince kalay şeritler;
•     ayna gibi pırıldayan ya da mat yüzeyli renkli cam toplar,
•     gerçek elmalar ve
•     Kringel  dediğimiz renkli çikolata veya şeker halkalar
asılırdı. Bir de yaklaşık 20 tane şamdanla mum takılırdı. Şamdanlar da ilginçti: Onların en üst parçasıyla mum tutturuldu, bu mumluğun direk altında bulunan çengeliyle bir ağaç dalına asıldı, ve en alt kısmı kozalak gibi yapılan bir kurşun denk ağırlığı takılıydı; mum düşmesin, dalda dik dursun diye. O zamanlar genelde gerçek mumlar kullanılırdı; bizde de öyle. Yangından koruma önlemi olarak, ağacın arkasına su dolu bir kova koyulurdu.

Madem ki annem şu sohbet izleyemediği için size bugün bir günahımı itiraf
ederim: Ara sıra ağaçtan gizli gizli çikolata halkalardan birini koparıp yerdim. Çünkü çok sevdim. Annem fark etmesin diye ağacın arka tarafından başlardım. Annem hakikaten fark etmedi mi, sadece görmezlikten geldi mi bilemiyorum.

Kilisemizde öğleden sonra, birisi saat 15:30’ta birisi saat 17:00’de iki Noel
ibadeti yapılırdı. Onlardan birine ailecek katılırdık. Birçok kere kilise koromuzun çok sesli Noel ilahileri söylemesine de katkıda bulunduk. Her iki ibadette kilisemiz tıka basa doluydu; kasaba halkının çoğunluğu tek o gün kiliseye gelip ibadete katılırdı. Bu ibadetler, normal ibadet gibi değildi. Lambalar yakılmazdı, yüzlerce mum yakılırdı. Org eşliğiyle birçok Noel ilahi ve şarkıları söylenirdi, İncil kitabından İsa’nın doğumu hikayesi okunur, sonra aynı hikaye amatörlerle şiir
oyunu olarak sahnelenirdi.

Eve geldiğimizde ortalık karanlıktı. Bir tek lamba yanmazdı. Oturma odası kapalı. Biraz sonra küçücük bir çan çalınırdı, oturma odasının kapısı açılırdı. Anneannem piyanoda çok popüler “Ihr Kinderlein kommet” diye başlayan Noel şarkısını çalar, biz de annemle birlikte söyleye söyleye oturma odasına girip Noel ağacına doğru yürüdük. Odada bütün lambalar söndürülmüştü; sadece Noel ağacındaki mumlar yanardı. Yer yer “Weihnachtsteller” dediğimiz, elma, mandalina, fındık, ceviz, kuru incir, hurma, annemin iki üç hafta önce yaptığı bisküvi ve “Kringel” dediği­miz çikolata ve şeker halkalarla dolu, çam dallarıyla süslenen desenli karton tabaklar vardı. Ağacın yanındaki bir masada bizi güzel desenli kağıtlarla sarılan hediyeler beklerdi. Ama şarkıyı bitirdikten sonra hemen el uzatıp açmak yoktu (ne yazık ki)! Çünkü önce babam İncil kitabından bir daha İsa’nın doğumu anlatan hikayeyi okurdu; sonra çocuklarımızdan biri ezberlediği bir iki Noel şiiri okurdu. Bazı Noel bayramlarında kimse Noel hikayesini de (babamın kitaptan okuması yerine) ezbere okumuş. Herkes de herkese “Fröhliche Weihnachten!”, yani “Noel bayramın mutlu olsun!” diye söylerdi.
Ve nihayet hediyelerimizi açma sırası gelmişti! Tabii ki anneme, babama, anne­anneme, ziyaretçi akrabalarımıza sarılıp teşekkür ederdik, sonra hemen herşeyi araştırır, kitapsa okur, oyuncaksa onlarla oynardık.

Ondan sonra ilginç bir akşam yemeği başlardı. Yemek masası tören gibi bem­beyaz örtüyle hazırlanmış; üstünde en değerli tabaka, çatal, bıçak, bardaklar konu­lurdu. Fakat yemeğimiz çok basitti: hardalla “Bockwurst” türü sosis, mayonezli patates salatası - bu kadar. Çocuklar elma suyu, yetişkinler (delikanlılar dahil) ise beyaz şarap içerdi.
Yemekten sonra yine oyun oynar, kitap okurduk. Bazen de babam bize bir roman­dan okurdu, bazen de birlikte Noel’le ilgili müzik yapardık; genelde Barok döne­minden Telemann, Fasch, Pachelbel, Bach ve Handel’in, bir de Haydn, Mozart,
Beethoven’in bestelediği parçalar çalardık, babam keman ile, bense piyanoda. Babam da ara sıra Bach, Handel, Beethoven, Schubert ve Schumann’ın bestelediği piyano eşlikli şarkılar söyledi.

Gece saat 11:00’de gece yarısı ibadetine giderdik. O ibadet, daha inançlı, dini­mize daha bağlı olan insanlar içindi.

Graupensuppe”: Birinci Noel bayram günü akşamında da ilginç bir yemek âdeti­miz vardı. Söylediklerine göre anneannemin doğduğu kır yöresinin bir âdetiydi. Soframız Noel arifesinde olduğu gibi tören gibi hazırlanırdı. Alevilerin Aşure’sine benzeyen, irmikten büyük olan buğday veya arpa kırıntıları ve üzümle pişirilmiş tatlı çorba içerdik. Çorba ile beraber annemin bizzat yaptığı tatlı beyaz ekmek ve üstünde pişirilmiş jambon yerdik, jambon üstüne de hardal sürerdik.

Âdetlerimizin son uygulaması, 6 Ocak günü meydana gelirdi: Noel ağacı bahçeye getirir yakardık. Bütün Noel süslemelerini de toplar, normal hayatımıza dönerdik.
6 Ocak günü, Hıristiyan geleneklerine göre İsa’nın tanrı olduğunu ilk gösteren mucizeleri anımsatıyor. Biz o güne “Epiphanias” derdik; başka yörelerde “Dreikönigstag”, yani “Üç Kutsal Kral Bayramı” derler.

Bir konuya daha değinmek istiyorum: İncil kitabına göre İsa çocuk, Bethlehem  dediğimiz Filistin Beytüllahim kasabasında doğmuş. Beytüllahim halkı İsrail hükümetinin saldırgan ve ırkçı acımasız işgal politikasından onlarca yıldır acı çekiyor. Onlarla dayanışma göstermemiz, Alman hükümeti İsrail’deki rejime verdiği desteği derhal kessin istememiz gerekir diye düşünüyorum.


Hartwig Mau                                  Essen (Almanya), 24.12.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder