26.06.2013

Dünya hali - 26 Haziran 2013

Seçime doğru Almanya
Mevcut siyasi durum
Seçim atmosferi
Partilerin seçim programlarında öne çıkan konular
Partilerin Almanya Türk toplumunu ilgilendiren konulara yaklaşımları
Almanya Türk toplumunun seçimden beklentileri



Egemen CANTÜRK
Gazeteci
Yayından:
''Almanya’da özellikle parti programlarına baktığımız zaman Avrupa Birliği içinde yaşanan krize karşı verilen mücadele sosyal devlet anlayışının devamı yönünde alınacak kararlar, vergi konusu özellikle Sosyal Demokrat Parti ve Hristiyan Birlik Partisi arasında süre gelen vergi konusu önemli bir konu olarak öne çıkarken, işsizlikle mücadele ve çevreye duyarlılık konuları da ön plana çıkmaktadır. Angela Merkel Nükleer Santraller konusunda aldığı karardan çark etmek zorunda kaldı ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneldi ve hatta elektrikli arabalar konusunda da teşvikler çıkardı.
Bunlarla beraber göçmenler konusu da Almanya’nın öncelik vermesi gereken konuların başında geliyor. Almanya’nın 80 milyon nüfusu olduğunu varsaydığımızda bu nüfusun %20’si göçmen kökenli ve 3 milyon da Türk yaşamaktadır. Almanya’da yaşayan bu 3 milyon Türk’ün yaklaşık olarak 1 milyonu Alman vatandaşlığına geçmiş bulunmaktadır. Bu seçimlerde 600 binden fazla Türk kökenli vatandaşlarımız oy kullanacaktır. Bu nedenle Türk adaylara değinecek olursak şuan parlamento’da 5 Türk kökenli milletvekili var. Tahmin ediyoruz bu seçimlerde şuan da bulunan sayının üstüne çıkacaktır.
Partilerin seçim programları olarak Hristiyan Birlik Partisi, Hristiyan Sosyal Birlik Partisi bu iki parti ortak hareket eden partilerdir. Bu iki partinin seçim programında göçmenlere ve Türkiye’ye yönelik her zaman için sert eleştirel bazen bu sert eleştiri dozunun biraz hafiflediği ama genelde belirli bir çizgide ilerleyen bir partidir. Hristiyan birlik partisi çocuk parasında bir artış düşünmekte, okul ve alt yapıya yıllık 1 miyar Euro’dan fazla yardım ve kira bedellerinin yükselmesini engelleme vaadinde bulunuyorlar. Aynı zamanda bütçede belli kısıntılar yapmayı hedefliyorlar. Fakat bu kısıntıları da yaparken AB fonlarını AB’ye verdikleri katkıyı biraz daha azaltarak yapmayı düşünüyorlar.
Hür demokrat parti ise kan kaybeden bir parti olarak göze çarpmaktadır. Almanya’da yapılan son anketlerde %5 seçim barajını yakalaması ya da aşması zor gözüken bir partidir. Hür demokrat parti Hristiyan birlik partisinin özellikle seçim konusunda ki programına şiddetle karşı çıkmaktadır. Bu arada bu iki parti arasında bir çatlak olduğunu söyleyebiliriz. Baktığımız zaman Hristiyan birlik partisi sosyal Pazar ekonomisini güçlendirmeye yönelik adımlar atacağını söylemektedir. Herkese eğitim hakkı vereceğine ve eğitim ücretlerinde ve harçlarında indirime gidileceğini belirtiyor.
Sosyal demokrat parti’nin ise daha somut adımlar attığını görüyoruz. Mesela sanat ücretini 8 Euro 50 cent olacağını, çalışanların iş güvencesinin arttırılacağını aynı zamanda aylık geliri 3000 Euro’dan az olan ailelere 140 Euro daha fazla çocuk parası ödeneceğini ve eğitiminde ücretsiz olacağını belirtmekteler. Şöyle bir durumda var özellikle vergi oranları konusunda Sosyal Demokrat parti zenginlerden daha fazla vergi alınmasını ve varlık vergisi’nin konulmasını, mirastan dolayı elde edilen gelirlerin daha fazla vergilendirilmesini düşünüyorlar. Emeklilik konusunda da sosyal demokrat parti’nin çok güçlü söylemleri var. Emekliliğin insani bir emeklilik yolunun açılmasını hedefliyor.
Yeşiller Partisi’nin seçim politikasında ise doğa ve çevre faktörü ön plana çıkmakta ve bununla birlikte göçmenler ön plandadır. Bu anlamda yeşiller sosyal demokrat çizgisinin biraz daha üstünde ve biraz daha çevre sorunlarıyla ilgilenen bir parti imajını vermektedir. Her anlamda ayrımcılığa karşı yapmış oldukları yasalar ön plana çıkıyor.
Bence Türk seçmenler sosyal demokrat parti ağırlıklı olarak ve yeşillere yönelecektir. Geçen sene Hristiyan birlik partisi %36 oy oranına sahipti. 1 yıl içerisinde Hristiyan birlik partisi %5 oranında oy artışı elde etti. Bunun dışında sosyal demokrat parti ise maalesef yakalamış oldukları çıkışı sürdüremediler. Yeşillerin ise istikrarlı bir çıkışı söz konusudur. Bu bence Türk seçmeni yeşiller partisine doğru kaydırabilir. Kısacası şuan sosyal demokrat ve yeşiller partisinin en şanslı parti olduklarını düşünüyorum. Çünkü çifte vatandaşlık ve opsiyon modeli göçmenleri en çok zorlayan konulardan biridir. Türkler çifte vatandaşlık konusunda gerçekten mağdur durumdalar. Sosyal demokrat parti bu konunun üstüne gideceklerini, yeşiller ise bu konuda daha emin adımlarla ilerleyeceklerini ve opsiyon süresi modelini kaldırarak çifte vatandaşlığı yürürlüğe koyacaklarını dile getiriyorlar. Bu nedenle sosyal demokrat ve yeşiller daha ön plana çıkan partilerdir.''

Dr. Can Ünver
Göç araştırmacısı
Yayından:
''Ben şöyle bir saptama yapmak istiyorum. Aslında hep Türkiye ve benzeri ülkelerde yani demokrasinin hala gelişmekte olduğu ülkeler için kullanılan Liderler çok önemlidir, söylemi vardır. Bu söylem aslında ne kadar aynı ölçüde olmasa da Almanya içinde söylenebilir. Yani sosyal demokrat partinin en büyük sorunlarında biri tanesi güvenilir bir lider adayı olmaması, hür demokrat partinin Philip Lösler'in kişiliğinde aslında ciddi oy kayıplarına uğradığı her ne kadar sosyal demokratları ırkçılıkla suçlasa da kendisinin Vietnam kökenli olması Alman seçmeni indiğinde çokta prim kazandırıcı bir şey değil gibi gözüküyor. Angela Merkel’in ise karizması var ama özellikle geçen sen bu Yunanistan krizi çıktığı vakit Avrupa politikası açısından Merkel önemli kan kaybetti. Tabi bir de iktidar yorgunluğu da söz konusudur. Dolayısıyla ucu açık bir durumla karşı karşıyayız. Kimin kiminle ne yapacağı belli değil.
Tabi en önemlisi Almanya’da ki Türkler'in işte Türk Hükümeti’nin bir tasarrufuna karşı eleştiri geldiği takdirde olduğu gibi hükümetin arkasına geçmeleri gibi varsayımdan yola çıkılıyor. Aslında öyle değildir. Genç kuşakların büyük ölçüde özellikle tabi şimdi artık hem alman vatandaşı olmaları hem de daha az Türkiye ile bağları olanların yeşilleri ve sosyal demokratlara daha yakın görüyorum.
Hristiyan birlik partisine orada bulunan 600 bin Türk seçmenin destek vermeyeceğini söyleyebiliriz. Özellikle Angela Merkel’in AB konusunda Türkiye’nin olmaması gerektiği gibi açıklamalarının ardından ve bunu bir seçim malzemesi haline getirmesi nedeni ile herkes tarafından kabul edilir bir nitelik değildir.''

Doç. Dr. Murat Erdoğan
Hacettepe Üniversitesi
Göç ve Siyaset Araştırmaları merkezi Müdürü

Yayını dinleyin
1. Bölüm: Süre 29'45"
2. Bölüm: Süre 19'43"
 Programın tamamını dinle: Süre 50'19"

19.06.2013

Dünya Hali - 19 Haziran 2013

Hollanda’da toplumsal kabul
Yerli toplumun yabancılara bakışı
Toplumsal kabul ne demek?
Hollanda Türk toplumu yerli toplumdan ne bekliyor?
Yerli toplum Türk toplumundan ne bekliyor?
Çokkültürlülük
Kültürlerarası ilişkilerin güçlendirilmesi toplumlara ne kazandırıyor?
Toplumlar arası ilişkiler ne düzeyde?


Ahmet AZDURAL
Hollanda Türkler İçin Danışma Kurulu Müdürü
Yayından:
''Şimdi genel anlamda bakıldığında toplumsal kabul denildiğinde aklımıza şu gelmelidir. Bize göre Hollanda’ya yerleşmek üzere gelen farklı grupların yerli toplumla eşit haklara sahip olması bütün toplumsal fırsatlardan eşit şekilde yararlanmasına olanak ve fırsat verilmesi şeklinde tanımlamak mümkündür.
Hollanda ve diğer Batı Avrupa ülkelerine baktığımızda son yıllarda özellikle Müslüman kökenli vatandaşlarımıza karşı düşmanca bir tavır olduğunu görüyoruz. Göçmen hakları hızlı bir şekilde sınırlandırılmaktadır. Bununda temelinde belki 30-40 yıl öncesine giderek Lübnan iç savaşı, İran ve Irak savaşı ve Irak’ın Kuveyt’e müdahalesiyle gündeme gelen çatışmalar, İsrail ve Filistin çatışması ve bunun daha sonra ikiz kulelere yapılan saldırıyla İslam ve şiddet eksikliğinde yaptığı çağrışımların Batı Avrupa’sında özellikle göçmenler ve Müslümanlar üzerinde zor bir dönemin başlangıcı olduğunu söyleyebiliriz.
 Baktığımızda bu gün AB’nin oluşması sınırların kalkması, para biriminin değişmesi, yerel yetkilerin Brüksel’e verilmesi tüm bu olaylardan sonra Hollanda’da bir tedirginlik ve belirsizlik ortaya çıktı. Tam bu süreçte göçmenlerle karşılaştıklarında kendilerini mağdur hissettiler. Göçmenlerin hakları gündeme geldiğinde kendi haklarını da talep etmeye başladılar.
Hollanda’da yaşanan bu olaylar siyasete de yansıması ile birlikte işte aşırı sağ ve yabancı karşıtı siyasilerde de giderek artmaya başladı. Bununla birlikte diğer partiler kendi oylarını kaybetmemek için göçmen haklarını sınırlama yoluna gittiler. Bunlar toplumsal kabulü zorlaştırmakta ve vatandaşlarımız için zor bir sürecin başladığının bir kanıtıdır.''

Dr. Veyis Güngör
Avrupa Türk Demokratlar Birliği Hollanda Başkanı
Yayından:
''Türkiye’de ki son olaylar diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi medya üzerinden çok ciddi şekilde etkilendi. Herkes Türkiye’de neler olup bittiğini sorgulamaya başladı. Özellikle sosyal medyada ciddi bir bilgi kirliliği var. İnsanların birbirlerine karşı acımasızca davranmaları ve konuşmalarını görmekteyiz. Dolayısıyla Türkiye’de yaşanan olaylardan çok olumsuz şekilde etkilendik.
 Türkiye’nin yaklaşık 10 yıldır inşa etmeye çalıştığı olumlu imaj 2-3 haftada tam tersine dönmüştür. Birçok Hollandalı özellikle gazetede yayınlanan yazıların altına yapmış oldukları yorumlarda işte Başbakan Erdoğan’ın diktatör olduğu, tek adamı oynaması, Türkiye’de hak ve özgürlüklerin olmaması gibi 20 yıl önce duyduğumuz yorumları tekrar gündeme getirdi.
Hem hükümete karşı hem de hükümeti destekleyen yürüyüşler düzenlendi. Zaten taksim dayanışma yürüyüşleri yaklaşık olarak 2 haftadır günü birlik olmakta ve geçtiğimiz hafta sonu özellikle Cumartesi günü Hollanda başta olmak üzere Avrupa’nın 41 noktasında hükümetle dayanışma toplantıları yapıldı.
Biz Avrupa’da yaşayan Türkler olarak üzerimize düşen görevin bilincindeyiz. Her ne kadar sert bildiriler yazan toplum örgütlerinin başkanları olsa da şimdilik cevap vermiyoruz ki ortalığı germeyelim. Çünkü yarın yine el sıkışacağız, yüz yüze bakacağız. Hatanın en nizami şekilde yapılması için uğraşmaktayız. İşin bir yönü bu iken diğer bir yönü ise Avrupalı basın ve medya'da ki akil kişiler, karar vericiler ve siyasi partilere ulaşarak onlara da Türkiye’de ki olaylar ile ilgili vizyonumuzu belirterek sağduyuya sahip çıkıyoruz ki bizi anlayacak sağduyulu insanlarında olduğuna inanıyoruz.
İki süreci birlikte yönetmeye çalışıyoruz ve zor bir dönemden geçiyoruz. Ümit ederim ki başarılı olacağız.''    

Dr. Can Ünver
Göç Araştırmacısı
Yayından:
''Ben meseleye güncel olaylar üzerinden bakmak istiyorum. Türkiye’de şuan yaşananlar Türkiye hakkında ki algıyı yurt dışında ciddi bir şekilde sarstı ve değiştirdi. Özellikle Türkiye’nin AB üyeliği ile olarak son derece olumsuz yorumlar var. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumlar yaşamakta olduğu bu süreçte ortaya çıkan görüntü ve imajını birden bire Avrupa’da da işte Türkiye Avrupa’ya ait olmadığı ve Avrupa meselesi Türkiye için bitmiştir gibi söylemler başladığını görüyoruz. Bu durum bizim Avrupa’da ki vatandaşlarımızı da rahatsız edecek durumlar ortaya çıkardığını söyleyebiliriz. Bu güne kadar ki ve bundan 3 hafta önceki imajı belki bundan sonra göremeyeceğiz.
Aniden bir dışlama bir Türkiye’yi ve insanlarını kültürü ile insanlarıyla ve her şeyiyle bir yok farz etme olgusu ile karşı karşıya kalabiliriz. Bu çok tehlikeli bir olaydır. Bunları şu amaçla söylemekteyim çünkü iletişim çağında her şey birbiri ile o kadar ilişkili ki takip ve izleme var. Ben bu olaylardan sonra Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızı bu imaj kaybından sonra çok ciddi bir şekilde etkilenebileceğini düşünüyorum. Türkiye’nin yönettiği diaspora politikasını çok dikkatli yürütmesi gerekmektedir. Çünkü Avrupa’da ki insanlarımızın Türkiye için Türkiye politikaları için çok önemli olması gerekmektedir. Yani bunlara yeterince önem vermez isek orada yaşayan insanlarımız huzursuz olacaktır.
Bu olaylardan sonra  bir dar boğaz ortaya çıktı. Bundan sonra var olan bir takım olumsuz olayları daha da ağırlaşmasını önlemek için de Avrupa’da yaşayan Türklerin üzerine büyük bir vazife düşmektedir. Yani onların yaşadığı toplumda ki bu güne kadar iyiye götürdükleri imajı bundan sonra da muhafaza ederek çok daha iyiye götürmeleri gerekmektedir. Dolayısıyla oluşan Türk ve Müslüman düşmanlığını kırmaları gerekir.
Bu olaylarda Türkiye’nin tavırları ve politikaları da çok önemlidir. Fakat içinde yaşadıkları toplum artık ayrılmaz bir parça haline gelmiş olan Türkler o ülkelerin vatandaşlarına kendilerini daha iyi anlatmalıdırlar.''    


Doç. Dr. Murat Erdoğan
Hacettepe Üniversitesi
Göç ve Siyaset Araştırmaları merkezi Müdürü
Yayından:
''Toplumsal kabul dediğimizde toplumsal kabulün çok farklı ortamları var. Toplumsal kabul konusunda nerde olduğumuz konusunda bu gün Türkiye’de yaşadıklarımızda çok farklı bir şey değildir. Yani illa farklı bir ülkeye gitmek gerekmiyor. Bunun başka örneklerini de Türkiye’de yaşıyoruz. Farklı din, farklı ırklar, farklı ideolojiler bağlamında.
Toplumsal kabul bu gün bütün dünya’nın en önemli konularında biridir. Çünkü artık toplumlar bizim bildiğimiz tek düze toplumlar değil içinde çok farklı etnik ve çok farklı inanç gruplarına ait insanlar var. Bununla birlikte farklı grupların ve farklı kültürlerin birlikte yaşaması her geçen gün daha da artıyor. Beraberinde doğal olarak bir çeşitlilik ve zenginlikte getirmektedir. Ama bir kısmına göre de tehdit oluşturmaktadır.
Toplumsal kabul bakımından Hollanda aslında enteresan örneklerden biridir. Hollanda uzun yıllar son 10 yılı bir tarafa bırakırsak Hollanda bütün özgürlüklerin, azınlık hakları olsun, dini haklar olsun birçok konuda olağan üstü açılımlar yapan ve insanların önünü açan aday ülkelerden biri olarak tanımlanıyordu. Ama son yıllarda özellikle 11 Eylül olayları sonrasında Hollanda da bu konuda olağan üstü farklı bir yaklaşım ortaya çıktı. Ortaya çıkan politik söylem özellikle Müslümanlara karşı çıkan bu söylem neredeyse bütün partilere de bulaştı.
Özellikle üzeride durmamız gereken Hollanda’nın 10 yıl öncesi ile bu son yıllarında nelerin değiştiğidir. Hollanda’yı bu hale getiren unsurlar nelerdir. Göçmenlerin, Müslümanların ve dünyada gelişmelerin ne gibi bir payı vardır.
Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki orada ki politikacılar yani devletin başındakiler aldıkları kararları kendi ülkeleri  için yararlı olacağını düşündükleri için alıyorlar. Biz akademisyenler ve politikacılar olarak bunlara eleştiri getirebiliriz ama bu konuda ki hareket noktasının her ülkenin politikacısının kendi ülkesi için doğru bir şeyler yapmak ve bir takım tehlikeyi savuşturmak olduğunu unutmamalıyız. Hollanda da böyle bir algı oluşmuştur.
Müslüman kitlenin Hollanda’nın çok kültürlülük yapısı içinde bile tahammülü ortadan kaldıran ve bir biçimde oranın çok kültürlülüğünü ve başka kültürlerin bir arada yaşamasını tehdit altına sokabileceğine dair bir inanç var. Bu inanç doğrumu, yanlış mı, çok mu abartılı bunlar tartışılır. Ama bu bir kaygıdır. Bu kaygı tıpkı şuan ülkemizde yaşadığımız gibi bazı şeylerin illa gerçek olması gerekmiyor. Bu bir algıdır ve bu algının yönetilmesi gerekmektedir.
Bu algılar sadece Hollanda makamlarında ve politikacılarında değil orada misafir ve göçmen olarak görülen vatandaşlarımızda da var. Bu algıların giderilmesi için orada yaşayan vatandaşlarımızın ellerini taşın altına koyması ve Türkiye üzerinde yaratılan olumsuz algının giderilmesi için onlara çok iş düşmektedir.''

Yayını dinleyin
1. Bölüm: Süre 29'24"
2. Bölüm: Süre 19'43"
 Programın tamamını dinle: Süre 50'

5.06.2013

Dünya Hali - 05 Haziran 2013

Belçika’nın Türk Toplumu algısı - 2
Belçika’da yerli toplum Türk toplumu denince ne düşünüyor?
Türk Toplumunu nasıl tanımlıyor?
Belçika toplumu açısından Türk toplumunun belirgin özellikleri neler?
Türk toplumunun Belçika’daki geleceğini nasıl görüyorlar?
Toplumlar arası ilişkiler ne düzeyde?
Türk toplumundan beklentiler neler?
Kabul kültürü nedir?
Diğer toplumlarla karşılaştırıldığında Belçika’da toplumsal kabul ne derece gerçekleşmiştir?
Kabulü güçleştiren faktörler nelerdir?

Ertuğrul Taş
Araştırmacı-Psikolog
Belçika Entegrasyon Merkezi Genel Koordinatörü

Dr. Can Ünver
Türksam Göç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı

Doç. Dr. Murat Erdoğan
Hacettepe Üniversitesi
Göç ve Siyaset Araştırmaları merkezi Müdürü